Çatışma çözümünde rıza üretimi - Necati Özkan
1990’lı yılların ikinci yarısında yayımlanan “Genç Bir İşadamına” isimli kitap, Türkiye’deki girişimcileri etkileyen iki büyük sorundan bahsediyordu: Siyasal İslam ve ayrılıkçı Kürt hareketi. Hatırladığım kadarıyla kitabın yazarı Emre Yılmaz “siyasal İslam sisteme entegre olabilir, sistemden faydalanarak zenginleşebilirse, ayrılıkçı Kürt hareketi de silahla yenilebilirse Türkiye’nin ve doğal olarak genç girişimcilerin önü sonsuza kadar açılabilir” diyordu. Pek çok ciddi kitabın, araştırmanın, makalenin yanında aslında popüler bir kitap bile doksanlarda Türkiye’nin geleceğine ilişkin esaslı bir tespit yapabilmişti.
Siyasal İslamcı fikirlerle iktidara geldikleri bilinen kadrolar gerçekten de geride bıraktığımız 25 yılda sistemden fazlasıyla nasiplerini aldılar. O kadar ki kendi içlerinde “Mücahit olacaktık, müteahhit olduk” şeklinde eleştiriler yapar noktaya geldiler. Dünyada da siyasal islamcı hareketler pratiğin zorluklarıyla karşılaştılar; itibar ve iktidar kaybettiler. Bugün için yeryüzünde iddia sahibi güçlü bir siyasal islam hareketi kaldı diyemeyiz.
Ayrılıkçı Kürt hareketi ise şimdilerde geri dönülmez bir aşamaya geldi. MHP genel başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024’te yaptığı konuşmasıyla ve her türlü beklentiyi aşan, herkesi şoke eden inisiyatifiyle, PKK’nin silah bırakma ve kendini feshetme yolundaki girişimleri görünür hale geldi. Böylelikle kongresini toplayan PKK 12 Mayıs Pazartesi günü o geri dönülmez aşamayı ilan etti.
İktidar partileri, DEM ve ana muhalefet partisi CHP dahil siyaset dünyasının ve vatandaşların çok büyük bölümü PKK’nin kendini feshetme kararını olumlu buldu. Lakin fesih ilanında değinilen Lozan, 1921 Anayasası ve soykırım gibi kavramlar yüzünden bir kısım partiler ve vatandaşlar gelinen noktaya kuşku ve endişe ile bakıyor. Doğrusu, bu endişeleri anlamak ve önemsemek durumundayız. Ama öte yandan da kimsenin görmezden gelemeyeceği çıplak bir hakikat var: Tarihimizin en uzun, en örgütlü, en kanlı ve en maliyetli sorununu yaratan illegal bir yapı, silahtan ve silahlı mücadeleden vazgeçme iradesini ortaya koyuyor!
Elbette henüz sürecin çok başındayız. Her şey oldu bitti diyemeyiz. Asıl süreç şimdi başlıyor. Siyaset bu süreçte görev yapacak. Nihai noktaya erişmek için yol alırken provokasyonlar, tuzaklar, ihanetler dahi görülecektir. Her aşamada fikir ayrılıkları yaşanacaktır. Ama tek başına bu irade beyanının bizzat kendisi bir dönüm noktasıdır. Neden? Çünkü ister düzenli ordular arasında olsun, isterse bir düzenli orduyla gerilla tarzı mücadele eden örgüt arasında olsun, savaşlar politik birer eylemdir. O yüzden literatürde, “Savaş politikanın başka araçlarla devamıdır” denir.
Gelmiş geçmiş en etkili stratejistlerden biri olan Prusyalı General Carl Von Clausewitz’e göre, “Savaşın hedefi düşmana iradenizi zorla kabul ettirmek ve onu silahtan arındırmaktır.” Hatırlayalım, Osmanlı’nın sonunu getiren Mondros Mütarekesi ile tam da bu nedenle ordu terhis edildi ve silah bırakıldı.
Şu halde, her şeyden önce, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yasadışı örgütle 50 yıla yaklaşan mücadelesi devlet lehine son buluyor. Dahası, 50 yıl önce Türkiye’den toprak koparma iradesi ile kurulmuş olan örgüt, “ortak vatanda birlikte yaşama” arzusuyla bu iradeyi geride bırakıyor. Kim ne derse desin, stratejik açıdan bakıldığında gelinen aşama bu topraklarda yaşayan herkesin lehinedir ve desteklenmelidir. Bu süreçte emeği geçen herkese de müteşekkir olunmalıdır.
1990’larda Kürt raporları yazarak, siyasetin zorlandığı zamanlarda Kürt milletvekillerini kendi listelerinden aday........
© Cumhuriyet
