menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Osmanlı’dan Osmancık’a

100 13
18.05.2025

Türkiye’nin müzelerini gezmeye başladığım 1970’li yılların başında, Yunan ve Roma döneminden günümüze kalan erkek heykellerindeki sistematik bir eksiklik dikkatimi çekerdi. Hasarsız yontuların bile cinsel organı kırılmış olurdu. El, kol, burun, bacak, ayak gibi dışarlak uzuvları tastamam dururken niçin o parçanın kırıldığını doğrusu merak ederdim.

1980’li yıllarda, bu heykellerden bazıları kırılmış organlarına kavuştuğunda; merakım şaşkınlığa dönüştü. Adamın en küçük parçası bunca yüzyıl sonra nerede, nasıl bulunup da yerine yapıştırılmış olabilirdi?

Sizin de başınıza gelmiştir: Kimi soruların yanıtları yıllar sonra bir raslantıyla karşınıza çıkıyor.

Benim karşıma da 1998 yılında, Dr. Gudrun Eussner kimliğiyle çıktı.

Paris’te dış muhabir ve köşe yazarıydım. Yorucu bir günün sonunda girdiğim barın “teneke” diye anılan tezgâhına tünemiştim ki yanıma ilk bakışta çirkin ama enerjisiyle ışık saçan bir kadın gelip oturdu ve konuşmaya başladık.

Dr. Gudrun Eussner, Alman bir arkeologdu. Sevdalısı olduğu Paris’e yerleşmek için Berlin’deki akademik görevinden emekli olmayı bekliyordu. Benim Türk olduğumu duyunca, bir şaşkınlık çığlığı attı. Kusursuz konuştuğu Fransızca dışında tabii ki İngilizce ama Türkçe ve Farsça da biliyordu. Hacı Bektaşi Veli uzmanıydı. Mevlana’yı da Almancaya çevirmişti.

Daha da........

© Cumhuriyet