Bu iktisat bize nerelerden geldi? (7)
Devam ediyoruz. Önceki yazılardan bize lazım olacak noktalarla ilerleyelim.
Kapitalizmin son kırk yıllık senaryosunda başrolü “para”nın metamorfozuna verdiler. Buna “finansallaşma” diye ad koydular. Oyun “dünya parası” ile oynanacaktı. Para birimi ABD Doları oldu. 1971’de, doların o tarihe kadar göbeğinden bağlandığı “altın” ile bağını kesip onu “tek tabanca” yaptılar. 1979’da, FED Başkanı Volcker kapitalizmin “ağa”lığa ABD’yi sağlam oturtan hamlesini yaptı. 1980’lerde perde açıldı. 1990’larda yeni senaryo başladı. 2000’lerle, tüm dünya sahnelerinde “tek oyun” oldu. Oralardan geliyoruz. Bunları daha önce yazdım.
“Ağa”lık demek, dünyadan “kaynakları” (dünyanın varını yoğunu) sermaye olarak çekebilme kapasitesi demekti. Senaryoyu bu kapasite yürütecek. Bunun için çok, çok, çok dolar, yani, likidite lazım. Sisteme dünya parası ile kesintisiz “likidite” vereceksin ki her yerde “fazlalar” yaratıp çekebilesin. Sürekli vereceksin, çekeceksin. Yani, sermaye likidite ile “dolaşacak”. İktisatçılar “recycling” derler.
Birinci iş bu. Yolu açmak lazım. 1960’ların sonlarında ABD bankacılığı işin “kutsallığı”nı kavradı. 1970’lerden başlayıp yolu açtı. “Yükümlülük yönetimi”ni (Liability Management, LM) icat etti. Amerika’nın keşfinden sonraki en büyük keşif oldu! Borçlanmak esastır; borçlan ki borcun ticaretini yaparak çok kazanasın! Borcu çek ve ver. Al ve sat. Demek ki borcu “para” yapıyoruz. LM bu. Yoksa dünyanın varını yoğunu sermayeye dönüştürmeye dolar dayandıramayız. Eski bankacılıkla pek yol alınamaz! Artık dünyayı oynatacaksın! Sermayeye başkalaşma lazım.
Metamorfoz buradan hareketlendi. Borç yeni bir “meta” gibi ticareti yapılarak çoğalırken “paralaştı” ve piyasalaştı. Likiditeleşti. Dünya ölçeğinde para ailesine katılıp başköşeye oturdu. Sermayenin defterine “dolar”la yazıldı. “Paralaşan şey”in bebekken adı “Avrupa Doları” (Euro-dollar) piyasasıydı. Ergenlikte adı “offshore” oldu. Daha büyüyüp iyice serpilince nüfusa şöyle yazdılar: Gölge Bankacılık (Shadow Banking). Artık bilançolarda görünmesi de şart değil. İçinde akla gelecek, gelemeyecek neler yok ki! Tümü kendi “faiz”ini (kibarca, “primi”ni) yaratan türler. Kendi faizini yaratan ve alınıp satılan “şey”ler para ailesini büyüttükçe büyüttü. Dünya bunlarla “Risk ne kadar yüksekse kazanç şansı o kadar büyük olur”u öğrendi ve huyu değişti. Kapitalizm bu serüvende sadeleşmedi, giriftleşti. “Serbest piyasa” sloganı bunlarla moda oldu, yayıldı.
Yol açıldı. İkinci iş nereye gideceğini bilmek. Senaryoda başrole üretim dünyası değil, “varlıklar” (“asset”ler) dünyası yerleşti. Her şeyi “varlık” olarak fiyatlandırıp kaydederek alınır-satılır kılmak ve servetin gücünü büyütüp oraya doğru gitmek. Sermayenin karakterinde üretimden servete doğru kayan bir hareketlenme oluyor. Dünya ölçeğinden daha küçük çapa sığmayan bir oyun başlıyor.
Üretim dünyası da “varlıklar” dünyası da sermayeye aittir. Üretim dünyasında emek de var. Fiyatlamaya giriyor. “Varlıklar” dünyasında emek yok. Fiyatlamaya girmiyor. Orada “varlık” yönetimleri (ve şirketler) sahnesindeyiz. “Varlık piyasası”nın likiditesi fiyatlama ile besleniyor, “kaldıraç”la (“leverage”) çoğalıyor.
Orada fiyatlama (“varlık enflasyonu” da diyebiliriz) sermayenin servete, servetin........
© Cumhuriyet
