Bu iktisat bize nerelerden geldi? (4)
İktisadı inceliklerine kadar özümsemiş bir sevgili dostum ilk üç yazıyı “yapay zekâ”ya vermiş! O da okuyup (nasıl okuyorsa!) “Tamam” demiş ve sormuş “Peki, çare ne?” Şöyle düşündüm: Yapay zekâya ek sorularla yardımcı olalım. Ek malzeme verelim ve ilerleyelim. Bakalım ne diyecek?
İktisatçılar ekonomi dışından gelip ekonomide etki yaratan şeylere “dışsal şok” diyorlar. Martın 19’unda bu oldu. Şok siyasetten geldi. Ekonominin büyük kesimini oluşturan emek gelirlerinden kaynaklanan (toplumun çoğunluğunda) bir ek talep yaratmadı. Ama sermayenin birdenbire dolar talebi doğdu. Unutmayalım, dünya hasılasının en çok yüzde 1’ine demir atmış, yeterli dolar “üretemeyen” bir “dolarizasyon ekonomisi”ndeyiz. Burada sermayenin güçlü refleksi ekonomide yatırım yapmak değil, dövize yönelmektir. Öğrenmiş olmalıyız, döviz sermaye için “prime” varlıktır.
Ne oldu? Özetle, yabancı (ve yerli) sermaye Hazine iç borç senetlerini ve BIST hisselerini ellerinden çıkarıp dövize (dolara) döndü. Yaklaşık 30 milyar dolar alıp gitti. Ekonomide “şok”! Nereden aldılar bu “dolar”ları? Merkez Bankası rezervlerinden. Cumhuriyet Merkez Bankası’na (TCMB) ekonominin “para işi”ni düzenleme yetkisi toplum (millet) adına TBMM’ce verilmiş olduğuna göre, sonuç şu demektir: Toplum varlığı olan Merkez Bankası rezervlerinden 30 milyar dolar, sermaye varlıklarına geçti. Ekonomi dışına çıktı. Ekonomik bir nedenle mi? Hayır! Sermayeye özgü bir davranışla. Kaçışla. “Şok”ta ilk göze çarpan nokta bu.
Sermayenin ani ve yüksek dolar talebi, Merkez Bankası’nı bu ekonominin tek maddelik politikası ile aniden karşı karşıya, zor durumda bıraktı. Nedir o tek maddelik politika? Sermaye dolarlarını alıp kaçmasın!
TCMB elindeki tüm “alet edevatı” seferber etti. O pencereden bakınca, “sermaye kaçmasın”ın kilidi döviz kuru idi. Daha önce yazdım, döviz kuru bu dolarizasyon ekonomisinde sermayeye ait temel fiyattır. Hiçbir politika, ekonomide ve siyasette bu temel fiyat hesaba katılmadan tasarlanamıyor. Kırmızı alarm durumunda (sermayenin kaçış halinde) ise bedel düşünülmeksizin eldeki alet edevatın tümü seferber edilir. Böyle yapıldı. Merkez Bankası’nın elinde, başta TL “politika faizi” olmak üzere birkaç “yerli silah” vardı. Kullandı. Haftalık politika faizinin hedefi tutturamayacağını görerek ondan vazgeçti, bunun yerine gecelik faizi, yani “ilkyardım faizi”ni kullandı ve yükseltti. İş aceleydi. Uzlaşmalı döviz işlemleri (döviz vermeden, “vadeli vereceğim!”) sözleşmelerine başvurdu vs. Hedef, kaçışı durdurmak, sermayeyi yatıştırmaktı. Yetti mi? Biraz daha bakalım.
Daha önce yazdım ama yaşadıklarımızı unutmamak için, yinelemek gerekir: Bu dolarizasyon ekonomisinde enflasyon ile deflasyon aynı politika bütününün iki yüzüdür. Enflasyon ile deflasyon, bir tıp terimi ile söyleyelim, “iltisaklı”dır. Yani, birbirine yapışıktır. Aynı ipte yürümeyi zorunlu kılar. Bu “bütünlüklü” politikada dolar ipi üzerinde şöyle ya da böyle yürüyeceksin. İki yıldır “deflasyon ekibi” bu ipte yürüyor. Dengesini (tek maddelik politikasını) elinde tuttuğu “döviz (dolar) kuru”........
© Cumhuriyet
