Çağdaş Türkiye
İktidarın icraatı ve gidişatı karşısında işittiğimiz rutin şikâyet ve uyarılardan biri, çağdaşlık kaybıyla ilgili. Özellikle ana muhalefetin dilinde hep bu var. İktidarı “çağdaşlığın dışına çıkmak”la, “Türkiye’yi çağdaş dünyanın dışına itmek”le suçluyor, “çağdaş dünyanın dışına savrulmamız”dan endişe ediyorlar.
Kemal Kılıçdaroğlu’yla özdeşleşen “Böyle bir şey olabilir mi?” sözde hayreti (veya hayret taklidi) de zımnen bu tepkinin ifadesi değil mi? Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek, hiçbir medenî ülkede karşılaşmayacağımız acayipliklerle, rezilliklerle baş başa olduğumuz, yani işte çağdaşlığın dışına düştüğümüz hissi, fikri…
Çağdaşlığın dışına mı düştük?
Çağdaşlıktan kasıt, modernlik mi? Modernliğin yerinde durmadığını, sürekli yeniden modernleştiğini düşünürsek, memleketimiz reel-güncel modernliğin dışında değildir. Teknik donanım bakımından, global ekonomik eklemlenme bakımından, yönetim usulleri, devlet zanaatı bakımından, dünyadaki güncel işletim sisteminin dışında değildir.
Çağdaşlıktan kasıt, bir ideal, bir düstur olarak modernizm mi? Bu, daha dar bir tanım: Rasyonalizmle, Aydınlanma'yla, hümanizmle tanımlanan bir gelişme ve insanlık ülküsü…[1] Günümüz dünyasında, -bizzat modernliğin Batılı kaynaklarının coğrafyasında da-, bu anlamda modernizm epeydir itibardan düştü. Post-modernizmin artık kendi post’unu üretecek kadar kaşarlanmış sorgulamalarıyla kalmadı… Yeni-feodalizm (veya tekno-feodalizm) gibi, Trump iktidarı bağlamında kullanılan “pre-modern (modern-öncesi) yönetişim” gibi kavramların revaç bulması, modernist paradigmanın –işte burası uluorta harcanan kavramı kullanmanın yeridir- hızlı erozyonuna işaret ediyor.
Yani, modernizm adına emsal ve imdat alınacak bir “çağdaş dünya,” yok. Yani Özgür Özel, Sosyalist Enternasyonal’deki partnerlerinin demokrasi ve insan hakları değerlerinden kaytarmalarına[2] çıkışmakta haklıdır – aynı nedenle, “çağdaş dünyanın dışına savruluyoruz” şikâyeti yersizdir.
Çağdaşlık ile, kelimenin düz anlamıyla tarihsel eşzamanlılığı kastediyorsak, Türkiye, tastamam çağdaştır; zamanın gelişmeleriyle (Büyük Geri Tepme’si[3] ile) hemâhenktir, zamanının olayıdır. Ali Elver/Kazım Koyuncu bestesinin sözüyle: “Dünyada bir yerde”dir.
Demirel’in 28 Şubat döneminde bir gün Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasını izlemek üzere toplanan hazırûnu işaret edip “İşte çağdaş Türkiye” dediği sahne var ya… Bugünse, “çağdaşlık” nâmına........
© Birikim
