Cehaletin Bilgisi-Bilginin Cehaleti: Kıpır Kıpır Hareketsiz Toplum
17-28 Ekim 2025 aralığında düzenlenen İzmir Kitap Fuarı'nda, Livera Yayınevi standında, Kim Bo-young’un Türlerin Kökeni adlı kitabının içine bir tabanca mermisi yerleştirilerek bırakılmıştı. Kitap aslında bilimkurgu türünde. Belli ki bu eylem, Darwin’in ünlü yapıtıyla karıştırılarak, o olduğu zannıyla gerçekleştirilmiş. Bu saldırıların vaka-ı adiye’ye dönüştüğü, fütursuzca yapılabildiği bir hâlin kalıcılığı dışında, artık apaçık görünen asıl sorunsala bakmak gerekir diye düşünüyorum; bilgi cehalet ilişkisine. Sokrates’in ünlü sözünü hatırlayalım: “Hiçbir şey bilmediğimi biliyorum.” Şahsi bir cümledir karşımızdaki; bugünün şahsiliğini yitiren genel zihninin aksine. Kişisel sözün yerini alan klişeler, kalıplar ve daha da kötüsü fikirleri kovup o alana tam anlamıyla yerleşen kanaatlerle, düşünme eyleminin alil duruma düştüğünü söylemek çok da haksız olmaz. Sözlerin, kavramların şeyleşme sürecini neredeyse tamamladığı bir çağın içindeyiz kuşkusuz. Sokrates ironik cümlesini herkese karşı söylemişti. Şimdilerde herkes herkese söylüyor, şahsiliğini yitirmiş sözlerini. Genel zihin, bireyin zihnini massederek sözü şeyleştiriyor, kimliksizleştiriyor. Bu yüzden yukarıda sözünü ettiğim eylemin failleri, neye karşı eylem yaptıklarını aslında bilmeseler de düşman saydıkları bir zihnin sembolüne saldırıyorlar; üstelik bilgilerinden son derece eminler. Cehaletin bilgisi! (Cehalet, İlber Ortaylı’dan alımlanarak indirgenen ve mottoya dönüştürülen basit bir kavram değil, karmaşık bir ilişki ve ilintiler ağı.)
Evrim teorisi, ortaya çıktığından bu yana tüm dünyada saldırıların hedefi oldu. Yaratılış inancı, varlığını sürdürebilmek için mantık sınırlarının dışında argümanlarla savunuldu, savunuluyor. (Başrollerini Spencer Tracy ve Frederick March’ın oynadığı o harika film, Inherit the Wind, geliyor hemen akla.) Yaratılış inancı, gelişen bilim karşısında mevzi kaybetmeye başlayınca, kendine hemen bir payanda buldu: Akıllı Tasarım. Bilime karşı, sözde bilim. Bilimsel bir teori olarak sunulsa da aslında yaratılış inancının yeni sürümü denilebilir belki de. Eski cehaletten yeni cehalete (Çiler Dursun, “yeni” yerine “güncel” cehaleti öneriyor, belki de “güncellenen” demek daha da doğru olur.) bir mutasyon oluşumu aslında; özü pek de değişmemiş, zamanın ruhuna da uygun. Bilgi adıyla vaftiz ettiğimiz çağ ve türlü adlar verdiğimiz toplum (örneğin smart toplum) cehaletin yeni sürümlerini hayata geçiriyor olabilir mi? Burada, bu yazı boyunca rehberliğinden yararlandığım Şükrü Argın’ın bir yazısından alıntı yapmak istiyorum (Cehalet Sarmalı: ‘Smart Toplum’ ve ‘İdiot Bireyler’, Doğu Batı dergisi, sayı 96):
“‘Smart Toplum’ ifadesine gelince… Bu -bir bakıma- söz konusu Google sloganında geçen (hiç kimse herkesten akıllı değildir) ‘herkes’ zamirinin karşılığı olarak görülebilir: içinde hiç kimseyi barındırmayan, yani kimsesiz bir ‘herkes’tir bu ya da Heidegger’in ifadesiyle, Dasein’ın kendisini teslim ettiği bir ‘hiç kimse’dir.” Yaratılış inancına sahip olanların, o ideolojinin, Dasein kavramını, dünya içinde ve ötekilerle birlikte olan bir varlık olmanın ötesinde, her iki dünyada da (bu dünya-öte dünya) var olan bir varlık olarak görmeyi arzuladıklarını, algıladıklarını, sunduklarını düşünecek olursak günümüzün çifte cehaleti daha iyi anlaşılır: Bilmemek ve bilmediğini bilmemek. (Bir de bilgiyi deforme etmek var tabii; amaca uygun olarak.)"
Bilgi ve cehalet; iki düşman kardeş; aynı düzlemde ve yüz yüze. Cehalet, bir anlamda bilginin doppelganger’idir desek aşırı yorum mu olur; sanmam. Günümüzde bilgi ile enformasyon arasındaki anlam kayması, enformasyonun manipülatif olarak kullanılabilmesi, sürekli güncelleştirilen bir cehaleti körüklüyor. Düşünme alışkanlığını giderek yitiren toplum, enforme ettiği her şeyi bilgi olarak kaydediyor, kabulleniyor, benimsiyor. Bu enformasyon o kadar hızlı, o kadar üst üste ki, düşünme, anlama zamanı bırakmıyor. Düşünce dünyasının uzak doğulu yükselen yıldızı Byung-Chul Han, Zamanın Kokusu kitabında tefekkür (Hannah Arendt’in deyişiyle Vita Contemplativa) alışkanlığının kayboluşunu enformasyonun hızına bağlıyordu. Fransız düşünür Gilles Lipovetsky, bu hızın zamana tekabülü olarak Hipermodern Zamanlar ifadesini kullanmıştı. Burada hızın ötesinde, durdurulamaz, tabiri caizse, gemi azıya almış bir akım söz konusudur. Öyle ki kavramlar dahil her şey hızla eskir, önemini yitirir, yeni denilen her şey neredeyse anlar içinde eskir. Hatta bir şeyle siz yeni karşılaştığınızda, o eskimiştir bile. Yeni tip (güncel, güncellenen) cehalet dediğimiz olgu ise bu kaostan istifade ederek yaygınlaşır, etkisini arttırır. Hız kavramına girince, Paul Virilio ve çalışmaları akla geliyor doğal olarak. Virilio’ya göre, küresel enformasyon teknolojisinde öne çıkan, daha doğrusu çıkarılan şey zamandır. Bir anlamda mekânsız ve hızlandırılmış bir zamandır söz konusu olan. Bunun olgusal sonucu olarak da “hızlandırılmış gerçeklik” ortaya çıkar. Postmodern dönemde, yoğunluğu ve hızı arttırılmış bir gerçeklik algısı yaratılmıştı. Bildiğimiz dünya zamanı ve mekân kavramı parçalanarak hem sağlamlığını hem de doğallığını yitirmiştir; bu algının sonucu olarak. Artık zaman ve mekân dışı bir gerçeklik egemen kılınmış, daha da ötesi dayatılmıştır. Bu durumda birey için, değil derin düşünmek, düşünmek bile neredeyse imkânsız hale geliyor ve kendi yerine düşünen bir sistem, hem de minnetle kabulleniliyor.
Sürece egemen olan hızın, bünyesinde bir yandan da tuhaf bir yavaşlığı barındırdığı gözden kaçırılır çoğu zaman. (Hartmut Rosa. Yabancılaşma ve Hızlanma.) Burada bir kez daha Şükrü Argın’a başvuracağım:
“Zira Hartmut Rosa’nın isabetli bir biçimde işaret ettiği gibi, çağımızın hız veçhesine işaret eden tuhaf bir yavaşlık hali de vardır. Rosa, toplumsal hızlanma (socia acceleration) ile yapısal rijidite (societal rigidity) arasında ilk bakışta hissedilen bağdaşmazlığın, Paul Virilio’nun inertio polaire ifadesinin harika tercümesine borçlu olduğumuz ‘frenetic standstill’ (hummalı kımıltısızlık) metaforu sayesinde giderilebileceğini düşünür ve hızlanan hummalı toplumsal, tarihsel olaylar selinin, fikirlerin ve derin toplumsal yapıların kımıltısız seyri üzerine kifayetsiz bir örtü çektiğini söyler. Bu hummalı örtü ‘kifayetsizdir’; çünkü dikkatle bakıldığında altında yatan görece sakin fikirler ve derin yapılar açık biçimde seçilebilir.” (İnertio polaire meselesini biraz açmak gerek sanırım. Buna kutupsal atalet ya da eylemsizlik momenti deniyor. Virilio, mekânın, toprağın ve bedenin ‘şimdi ve burada’sının yeni teknolojiler tarafından nasıl yeniden tanımlandığını ve bunun küreselleştirme tezinin basitleştirilmiş versiyonlarını nasıl geçersiz kıldığını inceleyerek, teknolojinin ataleti nasıl modernitenin tanımlayıcı koşulu haline getirdiğini gösteriyor. Anlık bir şimdiki zaman, mekânın ve toprağın egemenliğini kırmış, devre dışı bırakmıştır. Gerçekleşen, gerçekleşmesi beklenen şeyler için artık bir yere........





















Toi Staff
Gideon Levy
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein