"Zarların Hileli Olduğunu Herkes Biliyor"
“herkes biliyor, geminin su aldığını.
herkes biliyor, kaptanın yalan söylediğini.
ve herkes biliyor, zarların hileli olduğunu...”
Leonard Cohen
Politik gerçekliğin şiirsel ifşası olan Leonard Cohen'in şarkı sözleri Türkiye gibi otoriterleşme eğilimlerinin kurumsallaştığı ülkelerde toplumsal vicdanın sesi olarak yeniden yankılanıyor. Cohen’in "herkes biliyor" vurgusu, herkesin bildiği ama herkesin sustuğu; susmayanlarınsa cezalandırıldığı bir düzende yeniden yankılanıyor.
Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Can Atalay ve Selçuk Kozağaçlı’nın tutuklanması; seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınarak hapse atılması, haklarında yöneltilen suçlamaların hukuki değil, ideolojik saiklerle yürütülen davalara dönüştüğünü göstermektedir. Muhalif bir medyaya kayyum atanması, “casusluk" suçlamasıyla başlatılan soruşturmada İstanbul belediye başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı olan Ekrem İmamoğlu, Necati Özkan ve Merdan Yanardağ hakkında tutuklama kararı verilmesi de siyasi bir karar. Okul, medya, hukuk düzeni, din gibi devletin ideolojik aygıtlarını tanımlarken Louis Althusser'in özellikle vurguladığı şey, bu kurumların baskıcı değil, rızaya dayalı işlemesi gerektiğidir. İdeolojik aygıtlar hukuk düzeni eliyle baskı aygıtlarına dönüştüğünde Türkiye’de olduğu gibi toplumsal rıza üretemediğinde ne olur?
Althusser'in devletin ideolojik aygıtları ve baskı aygıtları ayrımı, tam da demokratik rejimlerin otokrat rejimlere dönüşümlerini anlamak için kritik önemdedir. Althusser'e göre devlet, ordu, polis, mahkeme, hapishane gibi baskı aygıtlarıyla, fiziksel zor kullanma kapasitesine sahipken, esas olarak okul, aile, din, hukuk, medya, kültür endüstrisi gibi ideolojik aygıtlarla bireylerin zihinlerini şekillendirerek rıza üretir.
Olağan devlette bu aygıtlar doğrudan baskı uygulamazlar; insanların “özgür” iradeleriyle egemen ideolojiye boyun eğmelerini sağlarlar. Ancak olağanüstü koşullarda bu mekanizmalar toplumsal rıza üretemez hale geldiğinde, ideolojik aygıtlar giderek baskı aygıtlarına dönüşür. Toplumsal rıza çöktüğünde devlet, artık iktidarını “meşruiyet” üzerinden değil, “zorbalık” üzerinden sürdürebilir. Gramsci’ye göre egemen sınıf, hegemonya kuramadığında “zorlama”ya başvurur. Bu durumda ideolojik aygıtlar baskı mekanizmalarına entegre olur. Okul müfredatı siyasal propaganda aracı, medya iktidarın sözcüsü, din baskı politikalarının meşruiyet kaynağı, hukuk ise muhalefeti susturmanın aracı haline gelir. Hukuk, bir yandan ideolojik aygıt gibi çalışırken, aynı zamanda yargı yoluyla baskı uygular. Bu çift yönlü karakter, otoriterleşme dönemlerinde en çok araçsallaştırılan alandır.
Medya, bir toplumda ideolojik rızanın üretildiği en temel mecralardan biridir. Dolayısıyla medya, otoriter rejimlerde ya tam anlamıyla kontrol edilir ya da etkisizleştirilmek zorundadır zira muhalif medya, hegemonik ideolojinin çözülmesini hızlandırır, kitlelerin gözünde iktidarın meşruiyetini sorgulatır ve toplumsal muhalefetin örgütlenmesine zemin hazırlayan koşulları canlı tutar. Medya ideolojik rızanın üretildiği bir yer olmaktan çıktıysa, iktidarın sözcüsü değil muhalifi ise ve susturulamıyorsa medyaya da kayyum atanır.
Toplumsal Rıza Üretemeyen İktidar Ne Yapar?
Toplumsal rıza üretemeyen iktidar........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon