Kimlik siyasetinin kirli tuzağı
Her dönem olduğu gibi kimlik siyaseti ülke gündeminin kolaycılığına teslim edilmiş bir araç olarak karşımıza dikilmiş durumda. Kerbelâ’dan günümüze gericiliğin hiç değişmeyen inanç baskısı iktidarını korumak isteyen güçlerce kimi zaman kışkırtmalarla kimi zaman devletin derinliklerinden verilen talimatlarla kıyımlara katliamlara yol açtı. Belleği kör, yüzleşme ve adalet sistemi ise hiç olmamış bir ülkede bu tuzağın muhalefet ve aydınlar cephesine kadar yayılabilmiş olması asıl sorunu tokat gibi yüzümüze çarpmalı.
Siyaset kimilerinin mesleği, vazgeçilmezi, can suyu olmuş gibi. Ne olursa olsun konum peşinde körleşen siyasetçiler toplumun hassas olduğu değerler üzerinden çoğunluğun kabul, takdir ve oyuna talip olmak için yeni tavizler vererek sorunlara çare bulmak yerine cehaleti, teslimiyeti, sömürüyü, asimilasyonu derinleştirdiler. Oysa özellikle kimlik ve inanç söz konusu olduğunda Cumhuriyetin kuruluşuna kadar eğitimin elitlere, sınırlı bir kesime eriştirildiğini, toplumun cehalet, yoksulluk, bağımlılık gibi belli normlarla, dogmalarla, egemenin tercihleriyle tebalaştırıldığını göz ardı etmemek gerekli. Çağdaş, adil ve eşit bir düzen eğitime, kültürel kavrayış ve birikime, sanata eşit erişime temel haklar kadar muhtaçtır. Cumhuriyetin aydınlanma devrimleri gericilerin, çıkar odaklarının her zaman hedefinde oldu. Bunu Köy enstitülerinin kapatılması kadar net tek bir örnekle sınırlayalım şimdilik ki konu dağılmasın. Bu örnek üzerinden kapatma kararını kimlerin, neden aldığından başlayıp bugün kendini aydın ve özgürlükçü olarak tanımlayan bir kesimin iktidarın/ların peşine takılmasına, 100 yıllık Cumhuriyet’in bir türlü yıkılamayan mayasına yönelik kindar söylemine, arada yıllarca bir adım ileri taşımaya zahmet edilmeyen devrimlerin, kazanımların içinin nasıl boşaltıldığına, temel sebepleri sorgulamaksızın tüm sorumluluk ve faturayı Cumhuriyet’e ve Kemalizm’e kesmeye varan tutumuna ve elbette iktidarda olan ideolojinin kimlerin yardımıyla ve nasıl bugün 23 yıllık kesintisiz kindar ve dindar rejimi sürdürebildiğine uzanan geniş bir tartışma alanı açtığını görebiliriz.
Bugün, ekonomiden, eğitimden, yoksulluktan adalet sistemine dek derinleşen krizler bir kenarda dururken, siyasetçilerin dili giderek daha fazla kimlikler üzerinden keskinleşiyor. Üzücü ve bir o kadar da endişe verici olan iktidarın uzun süredir inşa ettiği kutuplaşmanın artık muhalefet için de kullanışlı bir araç olarak olağan ve sıradan hale gelmesidir. İtinayla yaratılan ve sahibine “başarı” getiren zehirli iklim, muhalefet cephesinde de kimi aktörlerin söylemlerine sızmış durumda. “Biz ve onlar” ayrımcılığı üzerinden inşa edilen siyasetin değiştirmek için mücadele edenleri kuşattığı bir ortamda ayrımcılığın, taraftarlığın dilinin ve yöntemlerinin muhalefet cephesinde dahi karşılık bulmasının toplumun demokratik reflekslerini nasıl aşındırdığını görmeliyiz.
∗∗∗
Bugün Türkiye siyasetinde hâkim olan atmosfer, taraf olmayı yanlış yorumlayan, karşı tarafı "öteki" ilan ederek kendi cephesini konsolide etme arayışına indirgenmiş durumda. Ne yazık ki bu yöntem, toplumsal barışı değil, kutuplaşmayı besliyor; gerçek sorunları değil, sahte gündemleri konuşulur hale getiriyor. Toplumun bir kesimini hedefe koyarak güç devşirme siyaseti, yalnızca bugünün değil, yarının da yaralı kalmasına neden olacak bir körlük üretmekte.
Özellikle son zamanlarda Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef alarak yoğunlaşan kimlik temelli saldırılar, yalnızca bireysel bir yönelimi değil, siyasetin genel seyrindeki yoksullaşmayı da gözler önüne seriyor. Siyasi tartışmalar, bir vizyon mücadelesi olmaktan çıkıp, toplumsal ideallerin, etik ve vicdani değerlerin kalan kırıntılarını da süpürüyor. Geçmişin önyargılarıyla şekillenmiş kimlik etiketlemelerine dönüşüyor. Oysa bir siyasetçiyi eleştirmek, onun söylem ve politikalarını tartışmaktan geçer; inançlarını, etnik kökenini ya da aile geçmişini masaya yatırmaktan değil. Kimliğini mücadeleye dönüştürdüğünü iddia eden siyasetçilerin, bu mücadelenin aracına dönüşmeleri ve bir başka kimliği doğrudan ya........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d