Cumhuriyet’in unutulan sağlık öncüleri
1940’lı yıllarda Türkiye’nin kırsalında bir aydınlanma seferberliği başlar. Anadolu’nun en ücra köylerine kadar eğitimin yaygınlaşması için olağanüstü önemli bir projedir Köy Enstitüleri. Eğitimin herkes için ulaşılabilir olmasının ötesinde bireysel kazanım sağlaması fikri, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç'un girişimleriyle dönemin aydınları tarafından da benimsenmiştir. Amansız bir savaşın yıkımından çıkmış, tüm kaynakları yok edilmiş, yoksul, yorgun ve çaresiz bir halkı çok hızlı bir şekilde eşit yurttaş olarak tanımlayan, el uzatan, kalkındıran ve çağdaş bir topluma dönüştüren büyüleyici bir dönüşüm öyküsüdür. Köy Enstitüleri’nin gerici yapılar ve sağcıların hedefinde kapatılmasıyla başlayan gerilemenin bizi getirdiği karanlığı her gün, her alanda yaşıyoruz.
Köylerde yaşayan çocukların Köy Enstitüleri'nde eğitim görüp tekrar yaşadıkları köylere dönerek öğretmenlik yapması düşüncesiyle yola çıkan bu okullar aslında salt öğretmen yetiştirmekle kalmayan bir köy kalkınma projesinin merkezleri olmuşlardı. Ülkenin dört yanında, en uzak dağ köylerine kadar erişen bu eğitim modeli, temel eğitim ve kültür derslerinin yanında marangozluk, tarım, sanat gibi pek çok konuda öğrencilere meslek kazandıran benzersiz bir birikim sunuyordu. Onları sanatla buluşturarak farklı alanlara yönlendiriyor, yeteneklerini keşfetmelerini ve kültürel bir birikim sahibi olmalarını sağlıyordu. Eğitim, tarım ve yapı atölyeleriyle onları kendilerine güvenen, güçlü bireyler olarak geleceğe hazırlıyordu.
O yıllarda yalnızca %5’i okuma yazma bilen ve ’i kırsalda, yolu olmayan köylerde yaşayan bir halk için olağanüstü bir hizmet. Bu hizmeti bir adım daha da ileri taşıyan “Sağlık Memuru Kolu” ve “Köy Ebesi Kolu” ne yazık ki günümüzde yeterince bilinmiyor. Oğuz Makal’ın deneyimli objektifinden Kayıp Sağlıkçılar belgeselini izlemesem öğrenemeyeceğim bu eğitim programları, köylerde sadece sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılmasında değil,........
© Birgün
