Dünya Sağlık Örgütü hala dünyanın sağlık vicdanı olabilir mi? -2 | Bağışçı ülke deresine ev yapmak
Dr. Monir Islam’la, DSÖ’nün fazla siyasallaştığı ve bilimden uzaklaştığı yönündeki iddiaları uzun uzun konuştuk. Kendisi, bu algının tamamen haksız olmadığını kabul ediyor: “Bu algı bazen aşırı basitleştirilse de tamamen temelsiz değil.” diyor. “DSÖ siyasi bir alanda faaliyet gösteriyor —üye devletler tarafından yönlendirilen bir kuruluş— ancak, aynı zamanda siyasi baskıların üzerinde, bilimsel olarak güvenilir bir otorite olmalı. Bu dengeyi korumak çok zor, özellikle de kaynakları sınırlı ve giderek gönüllü fonlara ve siyasi iyi niyete bağımlı hale geldiğinde.”Son yıllarda siyasallaşmaya dair kaygıların kurumsal yapının ötesine geçerek, liderlik kültürüne kadar uzandığını ekliyor: “Eleştiriler, Dr. Tedros’un döneminde karar alma süreçlerinin daha merkezileştiğini ve zaman zaman şeffaflaşmanın daha da azaldığını vurguluyor.”
Sorun, sistemin içine işlemiş durumda. IMF ve Dünya Bankası’nda ülkelerin oy gücü mali katkısıyla orantılıyken; DSÖ, BM’nin “her ülkeye bir oy” ilkesine bağlı. Teoride bu tüm üye devletlere eşit söz hakkı veriyor. Pratikteyse zengin bağışçı ülkeler, özellikle her yıl stratejik yönün belirlendiği Dünya Sağlık Asamblesi’nde, orantısız bir etki gücüne sahip. Biçimsel eşitlik ile fiili güç arasında süren bu çekişme, DSÖ’nün meşruiyetini sürekli sınıyor.
Aynı zamanda DSÖ’nün bilimsel titizliği, hizmet etmek istediği bazı kesimleri yabancılaştırabiliyor. Teknik dil ve bürokratik prosedürler, sahadaki gerçeklerden kopuk görünebiliyor. Bu uzaklık, özellikle yoksul bölgelerde, DSÖ’nün insanların gündelik mücadelesinden kopuk olduğu algısını besliyor.
“Sonuçta” diyor, Dr. Islam, “DSÖ’nün gücü; titiz bilimselliği etkili, kapsayıcı iletişim ve diplomasiyle harmanlayabilmesinde yatar. Zorluk, hem bağımsızlığını koruyup teknik titizliğini kaybetmeden hem de farklı toplumlarla daha iyi bağ kurarak siyasi müdahaleyi azaltabilmekte.”
Bilim DSÖ’nün ahlaki pusulasıysa, para da yerçekimi gibi onu yönlendiren güçtür. Kurumun finansman yapısı, hizmet ettiği hükümetlerin onun özerkliğini nasıl sessizce aşındırabildiğini ortaya koyuyor. DSÖ’nün bütçesi iki ana kaynaktan oluşuyor: Ülkelerin gayrisafi milli hasılasına oranla verdiği zorunlu aidatlar ve gönüllü katkılar.
1970’lerde zorunlu aidatlar, DSÖ’nün toplam bütçesinin yaklaşık p’ini oluşturuyordu. Bugün ise bu oran ’ye bile ulaşmıyor. Geri kalan kısmını, çoğu belirli projelere tahsis edilmiş gönüllü fonlar oluşturuyor — bunların önemli bir bölümü güçlü devletler, vakıflar ya da kurumsal ortaklardan geliyor. Bu fonlar, öncelikleri belirliyor: Özetle para, siyaseti takip ediyor.
“Bütçesinin ’den fazlası gönüllü katkılardan oluşuyorsa ve bunların çoğu bağışçıların belirlediği özel önceliklere tahsis ediliyorsa, DSÖ’nün tüm küresel sağlık ihtiyaçlarında bağımsız ya da stratejik hareket etme alanı çok sınırlı olur.” diyor, Dr. Islam. Sonuç kolayca öngörülebiliyor: Büyük bağışçıları kızdırmamaya çalışan, “yumurta kabukları üzerinde yürüyen” bir kurum. Sonuçta,........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d