Çifte Tazminat: Erkeklik Krizi ve Şeytanlaştırılan Kadın
Billy Wilder’ın yönettiği ve Raymond Chandler’ın senaryosunu yazdığı Çifte Tazminat (Double Indemnity, 1944), kara film türünün mihenk taşlarından biridir. En sevdiğim tür olan film noir’ın da en sevdiğim filmidir. İlk bakışta bir sigorta dolandırıcılığı ve tutkulu bir yasak aşkın hikâyesi gibi görünür: Walter Neff (Fred MacMurray), evli bir kadın olan Phyllis Dietrichson’a (Barbara Stanwyck) âşık olur ve onunla birlikte kocasını öldürüp hayat sigortasından para alma planı yapar. Ancak plan yolunda gitmez; vicdan, şüphe ve suç ortaklığı çok geçmeden birbirini kemirmeye başlar. Ama Çifte Tazminat yalnızca bir suç anlatısı değildir. Film, savaş sonrası Amerikan toplumunun bastırdığı derin korkulara dair de çok şey söyler. 1944 yapımı bu filmde, Walter’ın bastonla yürüdüğü açılış sahnesi, adeta savaştan dönmüş, artık kendisiyle barışamayan bir askerin silueti gibidir. Yaralıdır, sadece fiziksel olarak değil ahlaki olarak da. Walter’ın sesiyle başlayan itiraf, savaşın hem bireyde hem toplumda açtığı yaranın içten içe kabuk bağlamış halidir.
Phyllis, femme fatale arketipinin keskin bir temsilcisi olsa da, onu sadece 'erkekleri baştan çıkaran yıkıcı kadın' olarak görmek bu film için çok yetersiz kalır. II. Dünya Savaşı sırasında, erkeklerin cepheye gitmesiyle birlikte kadınlar fabrikalarda çalışmaya başlamış; ülkenin üretim gücünü sırtlayan emekçiler haline gelmişti. 'Rosie the Riveter' gibi figürler, güçlü, bağımsız, kendi ayakları üzerinde duran kadınları simgeliyordu. Ancak savaş sona erdiğinde, erkekler döndü ve sistem kadınlardan geri çekilmelerini, evlerine dönmelerini bekledi. Phyllis tam da bu çelişkili tarihsel sürecin sinemadaki gölgesidir. Güçlüdür, bağımsızdır, kontrol sahibidir ve bu yüzden cezalandırılmalıdır. Phyllis’in........
© Birgün
