Pax Erdoğanica
Zalimin zulmü dur durak bilmedikçe, her şiddet dalgasında kolumuz kanadımız biraz daha kırılıp umarsızlığa düştükçe, kendimizi korumanın, sağ kalmanın yolları tükendikçe, sıkışıp kaldığımız köşeden kurtulmanın farklı bir yolu önümüzde belirebilir. Hayatta kalabilmek ve şiddetten kaçınabilmek için, bizi öldürmek isteyenin arzusuyla bütünleşerek “biz” olmaktan çıkıp, “O’nun bizden beklediği” olmaya başlayabiliriz. Dünyayı, zalimin gözünden algılayıp, duygularımız, davranışlarımız ve düşüncelerimizde “O’na benzemeye” başlayabiliriz.
Zalimin arzusuna bilinçli olarak (ve geçici olarak) boyun eğmek zorunda kalmaktan farklı bir haldir bu; arzuya uyarak değil o arzunun bir parçası olarak korunmaya çalışırız. Kendimiz olmaktan çıkarak zalimin zihninde nasılsak, bizim kim olmamızı bekliyorsa öyle olmaya başlarız. Üstelik bu sürecin farkında bile olmayız.
Bir ilişkide sürekli örselenenlerin kimlik hissi giderek örselenme deneyimi ile bütünleşir. Örselenme deneyimi ruhumuzun içine sızar ve bizim algı, duygu, düşünce ve eylemlerimizi belirler. Zalimin beklentisini karşılamaya çalışmakla kalmaz, olası zulümlerden korunmak için, karşılaştığımız her insanın zihnini okumaya, onun bizden beklediklerini önceden sezmeye ve güçlü olarak gördüklerimizin isteklerini yerine getirmeye de koşullanırız.
“Kimliği yaralardan kurma” hali son çeyrek yüzyılda maalesef olumlu ve özgürleştirici bir isyan kimliği olarak tahayyül edildi. Oysa “yarayı” kimliğin asli bir parçası olarak tanımladığımızda şiddete maruz kalmadan önce “her ne isek” onu bir anlamda kendi ellerimizle toprağa verdiğimizi ve........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon