Zeytini savunmak gerek
AKP iktidarı 2012 yılından bu yana “Zeytincilik Yasası” (3573 sayılı kanun) ve ilgili Çevre Kanunu’nun korunma hükümlerini aşmak amacıyla düzenli olarak Meclise kanun ve yönetmelik teklifleri sunmakla meşgul. Önceki hafta aynı terane yeniden karşımıza çıktı. Zeytinlikler torba yasa ile 11. kez talan edilmek istendi. Sadece zeytinlikler de değil, ormanlar ve meralar da bilmiyorum kaçıncı kez talan edilmek isteniyor…
Neyse ki onlarca yıllık mücadele var da, o sayede hızlıca bir toplumsal karşı duruş örgütlenebildi. Buna karşın Komisyon bu itirazı pek umursamadı. Teklifi onayladı. Önümüzdeki günlerde Meclis Genel Kurulu’na gelmesi bekleniyor.
Bu arada herkes birbirine soruyor, bu ne acele, bu ne ısrar? Gazeteciler sermaye ilişkilerini bir bir ortaya çıkarıyor. Ben de bu yazıda bu ısrarın anlamını, sermaye birikimi stratejisi bağlamında irdeleyeceğim.
Öncelikle şunu söyleyerek başlayalım, zeytinlikler, ormanlar, meralar yalnızca tarımsal üretimin değil, aynı zamanda kırsal ortak yaşamın, kolektif belleğin taşıyıcıları olarak düşünülmeli. Kuşaktan kuşağa bin bir emekle korunarak taşınan toplumsal birikimlerin taşıyıcıları... Bu nedenle sermayeye devirleri, yalnızca doğanın değil, toplumsal hafızanın ve müşterek yaşam hakkının da gasp edilmesi anlamını taşır ki bu gasp, doğrudan doğruya kırsal alanlardaki kamusallığın tasfiyesi anlamına gelir.
Bu sebeple bu ısrarı, kapitalizmin günümüzde ulaştığı aşamanın bariz bir örneği olarak ele almak mümkündür. Bu aşamayı Antroposen çağı –insanların dünya üzerindeki etkilerinin jeolojik süreçleri değiştirecek kadar şiddetli ve kalıcı hale geldiği jeolojik dönem– çerçevesinde değerlendiren çalışmalar, kapitalizmin artık doğayı metalaştırmakla yetinmediğini, onu tümüyle yıktığını........
© Birgün
