menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

‘İç düşman’ stratejisi ve otoriterliğe karşı direniş

22 1
24.06.2025

Donald Trump, 20 Ocak’ta göreve başladığından bu yana Filistin protestolarına katılan öğrenciler ve göçmen işçiler başta olmak üzere sert bir sınır politikası uygulamaya başladı. Göçmen işçilere odaklanan ancak esasen toplumsal muhalefeti hedef alan bu politikalara karşı 6 Haziran’da Los Angeles’ta protestolar başladı. Trump yönetimi protestolara, Kaliforniya Ulusal Muhafızlarını federalleştirerek ve Los Angeles’a binlerce asker konuşlandırarak şiddetle karşılık verdi.

Bununla da yetinmeyen Trump yönetimi, federal göçmenlik yetkililerine Demokratların yönettiği şehirlerden sınır dışı işlemlerine öncelik vermeleri talimatı verdi. Ayrıca, 1807 tarihli İsyan Yasası’nı gerekçe göstererek orduyu iç güvenlik amacıyla kullanmaya hazırlandığı belirtildi ki bu, otoriterleşme eğilimini yansıttığı için ülke genelinde Trump’a karşı cepheyi güçlendirdi.

14 Haziran’daki ‘Krala Hayır’ eylemlerine ülke çapında milyonlarca kişinin katılması bu anlamda en can alıcı yanıt oldu. Protestolar Trump’ın ikinci dönemindeki en büyük iç muhalefet dalgası olarak tanımlandı ve göç, ifade özgürlüğü, federal gücün iç işlerde kullanımı, başkanlık yetkilerinin sınırları gibi konularda tartışmaların da merkezine oturdu. Son olarak Trump’ın yetki sınırlarını aşarak İran’a saldırı gerçekleştirmesiyle sokaklar yeniden Trump karşıtı gösterilere sahne oldu.

Hizmet Çalışanları Uluslararası Sendikası (SEIU) Kaliforniya başkanı David Huerta’nın gözaltına alınması, bölgedeki göçmenleri mobilize eden bir kırılma anı oldu. ABD’de kamu hizmetleri, temizlik, güvenlik, sağlık ve ev içi bakım gibi alanlarda çalışan yüz binlerce işçiyi temsil eden sendikanın başkanı Huerta, 6 Haziran günü gözaltına alındı. Bu görüntü kısa sürede yüz binlerce işçiye ulaştı ve onları sokağa döktü.

SEIU, Trump yönetimi altında ICE’ın yasadışı ve giderek artan taktiklerine karşı koymak için ülke çapında bir kampanya başlattı. Talepleri arasında işyerlerine yapılan baskınların sonlandırılması, ordunun yurt içindeki müdahalesinin durdurulması ve sendika başkanı Huerta’ya yöneltilen suçlamaların düşürülmesi yer alıyor. Bu kampanya, işçi dayanışmasını sivil haklar direnişiyle birleştirmesi bakımından önem taşıyor. Ayrıca, sendikaların gücünü yeniden inşa etmesinde demokrasi mücadelesinin rolünü de vurguluyor.

Trump yönetiminin barışçıl protestolara karşı Ulusal Muhafızları ve Deniz Piyadelerini devreye sokması sadece bir güvenlik hamlesi değil, otoriter bir rejimin inşası olarak yorumlanırken, bütçe de tartışmaya açıldı. Bütçenin önemli bir kısmının ICE baskınlarına ve kitlesel sınır dışı etmeye ayrılması planlanırken; Medicaid, gıda yardımı ve konut desteği gibi sosyal programların kesintiye uğraması eleştirilerin hedefi oldu. ICE’ı Lağvedin çağrısının sadece bir kurumu ortadan kaldırma talebi olmayıp, temel hizmetlere yönelik bir karakter edinmesi otoriterliğe karşı mücadelenin, sistem karşıtı karakterine bir başka işaret olarak önem........

© Birgün