Ya olmasaydı BirGün?
“Avcının iyisi uçanı vurur. İyi öykücü, akıp giden zamanın ritmini, onu durdurmadan kalemine uydurandır. Bir süre birlikte döner o çarkla. Ve bir ölü noktayı geçince bırakır. Öyle gördük ustalarımızdan.”
Böyle demiş, Taksim’deki o lanet bombalı saldırının aramızdan aldığı yazar Onat Kutlar. Aslında kitaplardan, yazılardan, cümleleri, aforizmaları belleğimde tutmakta pek de iyi değilimdir. Belki de gazetecilik ve zaman ilişkisi olarak da anlamlandırdığım için olsa gerek, Onat Kutlar’ın bu sözlerini hiç unutmam.
Gazeteci de zamanın akıp giden ritmini yakalamak, onunla birlikte evrilmek, haberciliğini zamanın çarkıyla birlikte geliştirmek durumundadır. Zamanın ritmine uyamayan geri düşer, değersizleşir, paslanır, çürür gider.
Diyeceğim o ki, BirGün, evvela zamanı iyi yakalamış, 14 Nisan 2004. Holding medyasının güç odaklarının sesi ve resmi görüşlerin uzantısı olmasına itiraz eden, sessiz yığınların çığlığını yansıtacak bir gazetenin hakikat yolculuğuna başlaması için muhteşem bir zamanlama. İhtiyaç, doğru saptanmakla kalmamış, tam da zamanın ritminin değiştiği an yakalanmış.
Zira BirGün kurulduğunda AKP iktidarı kurulalı henüz iki yıl olmuş. Anımsayın, daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, vesayete son nutukları atılıyor; kimi demokratlar bile -yıllar yıllar öncesinde Demokrat Parti iktidara gelirken olduğu gibi- AKP’nin laflarının yanında saf tutuyor. Fakat AKP hazırlıklı. Eski devirlerde olduğu gibi medya patronlarıyla işbirliğini değil, doğrudan teslim almayı planlıyorlardı.
Nitekim Holding medyasını teker teker teslim almaları o kadar da zor olmadı; her tür aygıtı kullanarak kimini tehditle, kimini baskıyla ya da katakulli ile devşirdiler; çok geçmeden medyanın yüzde 80-90’ları iktidarın kontrolüne geçti. Ondan sonra gitti gazetecilik geldi propaganda müfrezeleri…
“Patronsuz gazete” olmanın değeri, bir kez daha kanıtlandı zamanın ritmi akıp giderken. İktidar, BirGün’ü teslim alamadığı gibi, parmakla sayılacak kadar azalan muhalif medyanın direniş odaklarından biri oldu.
İktidarın kökleşmesine, yerleşmesine inat, BirGün her geçen gün biraz daha serpildi, gelişti. Genç ellerde ustalaştı, ustalaşan gençler yarattı. Transferler takımı olmadı, yıldızlarını kendi yarattı. Gazetecilikte “Okul oldu” derler, aynen öyle, BirGün de okul oldu, ekol oldu; yetişen yıldızları yayıldı muhalif medyanın ekranlarına, gazetelerine, haber sitelerine.
Yetişenler yayıldı ama BirGün de fukaralaşmadı. Yeniden yeniden sürgünler verdi; haberleriyle parladı medya ortamında. Varın bakın iktidar medyasına ya da muhalif medyaya, acaba bir sabah bile BirGün’e bakmadan güne başlayabilen gazeteci, yazar var mı? Eminim, yoktur. BirGün’ün manşetini, iç sayfalara tıkıştırılmış haberlerini hatmetmeden güne başlayamazlar; eksik kalırlar.
Zira bu gazete her gün yeni bir bakış açısı, farklı haberler, özgün yorumlarla çıkıyor okurunun ve medya mensuplarının karşısına. Olanağım olsa bir ara “En çok haberi aşırılan gazete” araştırması yapsam, büyük olasılıkla BirGün açık ara birinci çıkar. O kadar sık rastlıyorum ki, BirGün’ün kaynak gösterilmeden alıntılanan haberlerine.
En son Timur Soykan’ın “Radyoaktif skandal” haberini Sabah’ta, Havva Gümüşkaya’nın “Eksi hesaplar kabardı” haberini TGRT Haber’de gördüm. Haberler o kadar değerli ki, onlar da kaçamıyor, aktarıyorlar okurlarına, izleyicilerine.
Böylece BirGün sayfaları, sadece kendi okurunu bilgilendirmekle kalmıyor. “Halkın haber alma hakkı” dediğimiz kutsalımıza büyük katkıda bulunuyor. Çölleşen medya ortamında halka bilgi akışının devam etmesini sağlayabilmek ne büyük nimet, ne kadar değerli, bilen bilir ancak
Geriye dönüp, manşetlerine bir baksak, unutulmaz, medya tarihine damga vurmuş, yıllar sonra bile anılacak o kadar çok haberi var ki BirGün’ün.
Bazen ya olmasaydı BirGün, diye geçiriyorum aklımdan. Ter basıyor tüm vücudumu, hemen kovalıyorum o düşünceyi. İyi ki var BirGün.
İyi ki, zamanın ritmine ayak uydurmayı başaran, yaş alıp da yaşlanmayan BirGün var medya evrenimizde…
Erkan Kork, kara para aklamakta kullanıldığı öne sürülen Payfix Elektronik Para ve Ödeme Hizmetleri şirketi sahibi ve halen cezaevinde. Tutuklandıktan günler sonra gazeteciler Murat Ağırel ve Timur Soykan’ın, “Flash Haber TV’nin devri ve satın alınması sırasında tehdit ve şantaj yaptıkları” şikayetinde bulunmuş.
Ağırel ve Soykan’ın polis baskınıyla evleri aratılarak gözaltına aldırılmalarının gerekçesi bu. Oysa Ağırel ve Soykan, şikayete konu olan görüşmeyi yaptıkları 27 Şubat’ta Erkan Kork, Flash Haber’i zaten satın almış, iki aydan fazla zaman geçmiş! Satışa etki suçlamasının mantığı yok.
Üstelik Ağırel, bu kişiyle görüşmeye giderken fazlasıyla tedbirli davranmış. Tanık olması için Soykan’ı da yanına almış; açık bir yerde konuşmayı ve görüşmeyi kayıt altına almayı da şart koşmuş. Sonra da görüşmeyi, 11 Mart’ta Cumhuriyet’te yazmış. Hiçbir kuşkuya yer vermeyecek kadar aleni bir gazetecilik faaliyeti yürütmüş…
Saraçhane mitinglerini izleyen yedi........
© Birgün
