menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Pavlikan’dan diasporaya: Polonya’ya Ermeni göçleri

17 7
20.09.2025

Yüzyıllar boyunca Polonya şehirlerinde, çarşılarında, kiliselerinde ve pazarlarında Ermeni topluluklarının izleri görüldü. Ticaret yolları üzerinde kurulan bu bağlar, hem kültürel hem de ekonomik hayatı şekillendirdi. 2022’de patlak veren Rusya-Ukrayna savaşı ise, Polonya’daki Ermeni toplumunun yapısını ve kültürel gündemini yeniden değiştirdi. Peki, kimdir bu Polonya’daki Ermeniler?

16. yüzyılda Lviv’de Ermeni çarşısında bir muhasebeci, kervanların defterini tutuyor. Önce Muhasebeci sonra kesiş Martin Gruneweg’in notlarından yarı-özerk cemaatler, ticaret ağları ve kimlik dönüşümleri ve İstanbul’daki köle ticaretine dair bilgiler öğreniyoruz.

Her ne kadar Polonya’daki Ermenilerin genel tarihini anlatsam da, bu satırlarda kendi aile geçmişime dair sorular da var. 20. yüzyılın başlarında, Erzincan’ın Tercan ilçesinden askerlik bedelini ödeyemeyen üç genç, Osmanlı arşivlerine göre Romanya’nın Köstence kentine gitmişti. Ailemin yaşadığı köyden çıkan bu gençlerin hikâyesi, benimkine de dokunuyor. O dönemde Polonya’ya giden ticaret ve göç yollarının önemli duraklarından biri olan Köstence, buraya yerleşen bazı Ermenilerin zamanla Polonya’ya geçmesine aracılık etmişti; belki onların yolu da oraya uzandı.

24 Nisan 1915’de tutuklanıp öldürülen Meclisteki Sivas vekili Nazaret Dağavaryan’ın 1914’te Ermenice yayımlanan ve 2018’de Türkçe çevirisi çıkan "Hıristiyan Protestanlığının ve Kızılbaş İnancının Doğuşu" adlı eserinde, Bizans döneminde Pavlikanların Bulgaristan’a sürülmesiyle başlayan göç dalgasının, Avrupa’daki Ermeni diasporasının oluşumunda önemli bir rol oynadığı vurgulanır. Pavlikanlar Bizans ve Ermeni kiliseleri tarafından dışlanan eşitlikçi bir inanç topluluğudur. Ayrıca Moğolların bazı Ermeni gruplarını Kırım’a taşıması, Kilikya Ermeni Krallığının yıkılması ve Safevî-Selçuklu-Osmanlı çekişmeleri de göç dalgalarını hızlandırdı Daha sonra Osmanlı’daki çeşitli nedenler de Ermenileri Bulgaristan, Romanya ve Polonya’ya yönelten başlıca etkenler arasında yer aldı. Bu süreçte Lviv, hızla bölgenin ticaret merkezi hâline gelerek Ermeni tüccarların doğal çekim noktası oldu.

Osmanlı döneminde Ermeniler, Lehistan’daki Lviv ve Kamieniec Podolski, Romanya’daki Köstence ve Bükreş, Sırbistan’daki Belgrad ve Novi Sad gibi şehirlere hem göç etmiş hem de ticaret ve seyahat amacıyla gitmişlerdir. Bu hikâyeler, bölgedeki tarihsel göç yolları, ticaret ilişkileri ve dönemin sosyoekonomik koşullarıyla birlikte daha iyi anlaşılabilir.

Polonya’daki Ermenilerin tarihine yönelik en ayrıntılı kaynaklardan biri, Martin Gruneweg’in "Die Aufzeichnungen des Dominikaners Martin Gruneweg (1562–ca. 1618)" adlı kaleme aldığı anılarıdır. Gruneweg, günümüzde Ukrayna sınırları içerisinde yer alan ancak 16. yüzyılda Polonya Krallığı’na bağlı olan Lviv kentinde, Ermeni tüccarlarla birlikte muhasebeci olarak çalışmış; bu vesileyle Osmanlı toprakları da dâhil olmak üzere birçok bölgeye seyahat etmiştir. Protestan bir ailede dünyaya gelen Gruneweg, 1587 yılında Katolik mezhebine geçmiş ve Dominikan tarikatına katılmıştır. Almanca olarak kaleme aldığı anıları, 2008 yılında dört cilt hâlinde ve yaklaşık 2000 sayfa olarak yayımlanmıştır.

1551 yılında Lviv’deki Ermeni Kilisesi’nde yer alan kayıtlardan, Ermenilerin uzun süredir burada yaşadığı ve yeni grupların da sürekli katıldığı anlaşılmaktadır. Gruneweg döneminde şehirdeki Ermeni nüfusun 3.000 ile 6.000 arasında olduğu tahmin edilmektedir. Yine o dönemde Polonya Krallığı’na bağlı Kamieniec Podolski şehrinde 1575-1624 yılları arasında Kars, Tokat, Sis (Kilikya), Seret, Chocim, Laşi, Kaffa ve Suceava’dan gelen Ermenilere çeşitli haklar tanınmıştır. 1640 yılında ise buradaki Ermeniler, kendi vekillerini seçme hakkını elde etmişlerdir.

1344 (Kamieniec Podolski) ve 1356 (Lviv) fermanları, topluluğun başına "Ermeni wójt/vojt" denen bir yerel yönetici atıyor, onunla birlikte çalışan "Onikiler Meclisi" (Council of Twelve) adlı on iki yeminliyi hem belediye kurulu hem de birinci derecede mahkeme olarak yetkilendiriyordu. Seçimler resmî olarak her yıl yapılıyor, fakat aynı kişiler ardı ardına seçildiği için görevler fiilen ömür boyu sürüyordu. Bu meclis, kendi mahkemesini işletme ve topluluk içinde vergi toplama yetkileri sayesinde cemaate yarı-özerk bir kent statüsü kazandırmıştı. Polonya Krallığı’nda Ermeni cemaati hangi şehirde yaşarsa yaşasın aynı yönetişim modeline bağlıydı. Zamość ile Kamieniec Podolski’de bu heyet tüm sivil-ceza davalarına bakarken, Lviv’de karar defterleri ve yazışmaların Ermenice tutulmasına izin verildi. Mahkemeler İncil’e dayalı kanonik hukuku değil, kuşaktan kuşağa aktarılan örfî kuralları uyguluyor; böylece cemaate Polonya-Litvanya topraklarında göçmen bir gruba tanınmış en geniş adlî-idarî özerkliği sağlıyordu.

Polonya Krallığı, dış ticareti canlandırmak için Ermeni tüccarları ülkesine davet ederek destekledi. Ermeniler; tekstil, ipek, baharat, takı, silah, deri, at, balmumu ve bal gibi pek çok ürünü Rusya, Osmanlı (özellikle Mısır) ve İran pazarlarına taşıyor, kendi kervanlarını kurarak güvenliği de kendileri sağlıyordu. Buna karşın Osmanlı Devleti, topraklarındaki eski Roma kökenli ana ticaret yollarını resmî izne bağlayıp sıkı biçimde denetliyordu. Bu güzergâhları en iyi bilen ve yüzyıllardır kullanan grup Ermeniler olduğu için, onların yol bilgisi ve tecrübesi Polonya’nın Doğu ticaretindeki başarısının kilit unsurunu oluşturdu.

Ermenilerin kervanı ile İstanbul’a 1582 yılında giden Gruneweg, oradaki ticareti anlattığı yerde, köle ticaretine dair şunları da yazmaktadır:

"Sadece mallar sıradan bir şekilde dükkânlarda satılmıyor, aynı zamanda insanlar da satılıyor – hem de sadece yabancı ülkelerden gelenler değil, fakir ebeveynler çocuklarını da sıkça satmak zorunda kalıyor. Bu çocuklar bir dükkâna yerleştiriliyor, genç ve yaşlı, özellikle de fiziksel olarak dikkat çekenler ve özellikle kadınlar ayrı tutuluyor. Dükkânın içinde bir hamam gibi sıralanmış oturma yerleri var. Tüccar, bu yerleri halılarla kaplıyor, duvarları yapraklar ve çiçeklerle süslüyor ve satılacak kişileri en iyi şekilde sergiliyor. Çalışabilecek durumda olanlar oturup işlerini yapıyor, diğerleri ise sessizce oturuyor." (s. 732)

Ağır vergiler altında ezilen kesimlerin -muhtemelen aralarında Rum ve Ermenilerin de bulunduğu Hıristiyan ya da Yahudilerin- kendi çocuklarını köleliğe satmaya zorlanması, bu uygulamanın gündelik hayatta meşru görülmesi ve çocukların yabancı tüccarlara köle olarak sunulması, döneme dair önemli gözlemlerden biridir.

"Tarihsel Ermenistan" adı verilen coğrafyada tarımla uğraşan ve 1915’e kadar Osmanlı köylü nüfusunda önemli bir paya sahip olan Ermeniler, Polonya’da ise daha çok şehir mesleklerinde çalışmışlardır. Dericilik, ayakkabıcılık, kasaplık, fırıncılık, kuyumculuk, demircilik ve boyacılık gibi işlerle uğraşmışlardır. Lviv’deki Katolik nüfus bir dönem, Ermenilerin bazı mesleklere girmesine ve loncalara katılmasına engeller koysa da; Polonya kralı, Katoliklerle yaşanan sorunlarda Ermenileri koruyan bir tavır sergilemiştir.

Şehir merkezlerinde çoğunlukla Katolikler yaşarken, Ermeniler genellikle kendi sokaklarında veya çarşılarında ikamet ediyorlardı; ancak bu ayrım zamanla giderek azalmıştır. Ermeniler, öncelikli olarak kiliselerinin çevresinde yerleşmeyi tercih ediyorlardı. Kutsal Eçmiadzin Ana Makamı’na bağlı kiliseler ve piskoposlar bulunuyordu; piskoposlardan biri de Trabzonlu Barsam Astwadzadurienc idi. Ayrıca bölgede iki Ermeni manastırı da faaliyet göstermekteydi.

Abraham Leon’un Yahudi Sorunu adlı eserinde Avrupa’daki Yahudiler için söyledikleri, Avrupa’daki Ermeni toplulukları için de büyük ölçüde geçerliydi. Krallar, feodal soylulara karşı denge kurmak amacıyla Ermeni topluluklarını kendilerine müttefik yapıyor; onlara ticaret, zanaat ve finans gibi alanlarda faaliyet izni vererek hem ekonomik yaşamı yönlendiriyor hem de bu ayrıcalıkları yereldeki soylulara karşı koruyan bir konuma yerleştiriyorlardı. Bu sayede Ermeniler, krala daha yakın hâle geliyordu. Ermenilerin Hindistan’dan Batı Avrupa’ya uzanan geniş ticaret ağı ise bu politikayı hükümdarlar açısından daha da cazip kılıyordu. Kısacası, Polonya örneği; meslek ve sınıf konumlarının- yani yalnızca belirli alanlarda faal olabilme sınırının -ulusal kimliğin oluşumunu nasıl........

© Bianet