menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

"Silah bırakma töreniyle 'demokratik siyaset başlasın' mesajı verilecek"

16 20
09.07.2025

Türkiye’de uzun süredir bastırılan barış talebi, yeniden siyasal gündemin merkezinde.

PKK lideri Abdullah Öcalan’ın bu hafta, örgütüne yeni bir çağrı yapması ve söz konusu çağrı doğrultusunda bir grup PKK’linin Süleymaniye'de silah bırakması bekleniyor.

bianet’e konuşan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, barışın yalnızca çatışmasızlıkla sınırlı olmadığını; onurlu ve eşit bir yaşam için gerekli zeminin inşasını şart koştuğunu vurguladı:

“Bu, bir son değil, onurlu bir barış için atılmış kritik bir başlangıç adımıdır. Bizim açımızdan bu gelişme, 'yeni aşama' olarak tarif ettiğimiz sürecin ete kemiğe bürünmesidir.”

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’la Kürt sorununda çözüm tartışmalarını, CHP’ye yönelik operasyonların anlamını, yeni dönemde sosyalist hareketin sorumluluklarını ve işçilerin, kadınların, LGBTİ ’ların süreçteki rolünü konuştuk.

Meclis’te kurulacak olan yeni komisyonun “toplumsal barış” hedefiyle yola çıktığı ifade ediliyor. DEM Parti olarak bu komisyonun gerçekten çözüm üretici ve güven tesis edici olabilmesi için hangi ilkelerin gözetilmesini talep ediyorsunuz? Komisyonun sınırları ve hedefleri nasıl tanımlanmalı? Somut beklentileriniz neler?

Öncelikle şunu belirtmek iyi olur: Meclis’te kurulması beklenen komisyonun “toplumsal barış” hedefine ulaşması, sadece bir temenni değil, Türkiye’nin geleceği için ertelenemez bir zorunluluk.

Temel çerçevemiz şöyle formülize edilebilir: Eşit ve kapsayıcı bir temsil, düzenlemelerde sonuç alıcı şekilde çalışma, hakikat ile adalet zeminini gözeten bir yaklaşım ve elbette takvimi kısmen belli olan bir çizelge.

Komisyonun hedefi sorunu yönetmek değil, çözmek olmalıdır. Bu, “Kürt Sorunu”nun adını net bir şekilde koymayı ve çözümün demokratik ve barışçıl yöntemlerle olacağını baştan kabul etmeyi gerektirir. En genel manada bağlayıcı sonuçları olan, evrensel hakların tartışmaya açılmadığı ve bunların hukuki güvenceye bağlandığı, barışın önündeki engellerin acil bir şekilde kaldırıldığı ve tüm bunların da siyasi irade ile yürütüldüğü somut bir çerçeve beklentimiz var. Herkesi kapsayan, demokratik uzlaşı kanallarını açan ve atacağı adımları yasal güvenceye kavuşturan bir mekanizma istiyoruz.

DEM Parti olarak onurlu bir barış ve demokratik bir gelecek için üzerimize düşen her türlü sorumluluğu almaya hazırız, bu konuda geniş hazırlıklarımız da mevcut.

“Silah bırakma” süreci, hakiki bir demokratikleşme süreciyle birlikte değerlendirilmeli diyenler çoğunlukta. Sizce bu aşamada hangi yapısal adımların atılması şart? Burada tesis edilmesi gereken yasal güvenceler neler?

1 Ekim’den bu yana yüz binlerce kişi ile yüz yüze görüştük. Binlerce toplantı aldık. Her kesim ile buluştuk. Tüm bunlardan yola çıkarak silah bırakmayı sahici kılacak yapısal birkaç durumu ifade edebilirim.

İlki elbette demokratik bir anayasanın varlığıdır. Herkes bunu dile getiriyor. Anadili, kimlik, inanç ve örgütlenme özgürlüğünü tartışmasız güvenceye alan, yerel demokrasiyi tanıyan yeni bir anayasa. Biz de haklar pazarlık değil, zemin olmalı diyoruz.
İkincisi, toplumsal beklentileri de gözeterek, hakikat ve adaletin tesisini en iyi şekilde dengeleyecek mekanizmalar ve düzenlemelerdir.
Üçüncüsü, siyasal bir çözüm güvencesi olmalı. Silah bırakma ve dönüş sürecini düzenleyen, siyasal faaliyette bulunma hakkını koruyan bağlayıcı yasadan bahsediyorum.
Dördüncüsü, yargı bağlamında, TMK ve TCK’nin yeniden gözden geçirilmesi, ifade-toplanma özgürlüğü üzerindeki keyfi yasakların kaldırılması; yargının çözüme destek olması…

Özetle, biz köklü bir demokratikleşme talep ediyoruz. Hukuk ve özgür siyaset için yasal çerçeve, demokratikleşme, anayasal güvence elzemdir.

Bu süreçte Kürt halkının temel talepleri olan anadili hakkı, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, siyasal temsil ve kolektif haklar, siyasi mahpuslar ve nihayetinde yeni anayasa tartışmaları ile ilgili partiniz nasıl bir mücadele yürütecek?

Bu saydığınız başlıklar, bizim için pazarlık konusu değil, onurlu bir yaşamın ve gerçek bir demokrasinin vazgeçilmez temel taşlarıdır. Mücadelemiz, bu hakların hayata geçirilmesi ve anayasal güvence altına alınması mücadelesidir. Bu anlamda meşru ve siyasal zeminde ısrarımız sürecek. Bizim mücadele alanımız Meclis'tir, meydanlardır, sokaklardır, diplomasidir. Buralardaki mücadeleyi Türkiye siyasetinin merkezine taşıyacağız.

Bu taleplerin sadece Kürt halkının değil; Türkiye'de adalet, eşitlik ve özgürlük isteyen herkesin ortak talebi olduğunu biliyoruz. Mücadelemizi, Türkiye'nin tüm demokrasi güçleriyle, emekçileriyle, kadınlarıyla ve gençleriyle omuz omuza büyüteceğiz. Çözüm sadece Kürt meselesinin çözümü değil, Türkiye’nin çözümüdür.

Yine yerel demokrasi bizim temel mücadele alanımızdır. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, halk iradesine vurulan kayyım kelepçesinin kırılması demektir. Partimiz bu süreçte yalnızca mücadele eden değil, aynı zamanda inşa eden bir politika yürütecektir.

DEM Parti geçtiğimiz günlerde bazı enternasyonal heyetlerle bir araya geldi. Bu temaslarda yeni sürece dair hangi mesajlar iletildi? Uluslararası kamuoyundan ve diğer ülkelerden beklentileriniz nelerdir?

Yoğun temaslarımızda şunu net şekilde gördük: Uluslararası kamuoyu, “Türkiye'de barış, Kürt sorununun demokratik çözümüne bağlıdır" diyor. Uluslararası kamuoyuna, Kürt sorununun çözümünde kilit rolün ve demokratik müzakerenin adresinin İmralı olduğunu, haliyle buradan dünyaya açılabilecek iletişim kanallarının olması gerektiğini önemle belirttik.

İkincisi bu meselenin sadece Türkiye’nin bir iç sorunu olmadığını; Suriye’den Irak’a tüm Ortadoğu’yu etkileyen bölgesel bir denklem olduğunu ifade ettik. Türkiye'de atılacak demokratik adımların, tüm bölgeye barış ve istikrar getireceğinin altını çizdik. DEM Parti, barış siyasetinin garantisidir, dedik.

Tüm dünyanın bu tarihi adımın yanında yer alması, desteklemesi gerektiğini ifade ettik. Türkiye’nin kendine has bir deneyim yaşadığını, bunun doğru anlaşılması gerektiğini ve bu saiklerle yaklaşmak gerektiğini her seferinde belirtiyoruz zaten.

Bu görüşmelerde Abdullah Öcalan’ın cezaevi koşullarına ve sesini kamuoyuna ulaştırma kanallarının açılmasına dair özel bir vurgu yapıldığı ifade edildi. DEM Parti bu konuda hangi somut adımları talep ediyor?

Bu çok kritik bir mesele, çünkü konu doğrudan barışın ve çözümün geleceği ile ilgili. Aile ve avukat görüşleri engelsiz sağlanabilmelidir. Toplumun farklı kesimleri kendisi ile görüşebilmeli, tartışabilmelidir. Bu durum birçok sorunu kendiliğinden çözecektir.

Türkiye sosyalist hareketinden bazı kesimler, bir önceki barış sürecinde zaman zaman destekleyici; ancak mesafeli bir rol oynadı. Bugün yeniden barış ve müzakere zeminlerinin konuşulduğu bir dönemde, sosyalistlerin bu sürecin neresinde durması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Türkiye sosyalist hareketi, bu ülkenin devrimci birikimi ve onurlu mücadelesidir. Kürt özgürlük mücadelesi ile Türkiye sosyalist hareketinin kaderi, tarihsel olarak birbirine bağlıdır. Bu bağ, faşizme, kapitalizme ve emperyalizme karşı ortak siperlerde atılmıştır. Bu nedenle, yeni bir çözüm sürecinde sosyalistlerin duracağı yer, sürecin kenarında veya dışında değil, tam merkezinde ve öncü gücünde olmalıdır. Çünkü bu süreç onların mücadelesidir, alın teridir. Barış süreci sol-sosyalist yapılar için demokratikleşme, toplumsal adalet, anti-militarizm ve örgütlenme kapasitesini büyütme açısından benzersiz bir zemindir.

Bu bakımdan sol-sosyalist dünyanın görevi, bence süreci dışarıdan destekle yetinmeyip “kurucu özne” olarak katılmak, barışı teminat altına almak ve stratejik büyümesini hızlandırmaktır. Sol ve sosyalist yapılar, barış ve çözüm sürecini bir yük değil; bir fırsat olarak görmelidir. Bu, hem kendi varlıklarını güçlendirecek hem de halkların özgürlük ve adalet mücadelesine öncülük etmelerini sağlayacaktır. Sol-sosyalist yapılar olarak bizler Türkiye’de gelişen bu yeni süreci doğru okumakla, iktidarın hamlelerini doğru çözümleyerek buna göre adımlar belirlemek zorundayız.

Son dönemde CHP’li siyasetçilere yönelik gözaltı ve tutuklamalar, muhalefeti........

© Bianet