menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“İran halkının öfkesi hem rejime hem de dış müdahaleye yöneliyor”

30 0
yesterday

İsrail ordusu, haftalardır süren gerginliğin ardından “nükleer programı hedef almak amacıyla” 13 Haziran’ın ilk saatlerinde İran’a “Yükselen Aslan Operasyonu” adıyla kapsamlı bir hava saldırısı düzenledi.

Gece boyunca 200’den fazla savaş uçağıyla düzenlenen saldırılarda, nükleer tesisler, askeri hedefler ve sivil alanlar vuruldu; üst düzey askeri yetkililer ile nükleer bilim insanları öldürüldü.

Misilleme olarak İran “Doğru Vaat-3" (Va'ad es-Sadık-3) adıyla İsrail'in kuzey ve güney merkez bölgelerine füze ve insansız hava aracı saldırıları düzenledi. Karşılıklı saldırılar nedeniyle bugüne dek İran’da 224, İsrail’de ise 24 kişi hayatını kaybetti.

İranlı araştırmacı ve felsefeci Aydın Mosanen’le, İsrail’in İran’a yönelik saldırılarını ve bu süreçte halkın tutumunu konuştuk.

Öncelikle, İran’ın içerideki ve dışarıdaki sorunlarını nasıl tariflersiniz?

İran’da yıllardır süren bir baskı rejimi var; fakat ortada büyük bir sorun da var. Bu sorunları hep kendine mâl eden, sahiplenen, bir çöküş anı gibi sunan ve ardından kendi politikaları için kullanan gruplar ve dış aktörlerden bahsediyorum. Geçmişte yaşadığımız rejim karşıtı direnişler sanki bir günde başlamış gibi gösteriliyor; ama İran’da uzun bir mücadele tarihi var. Özellikle zorunlu başörtüsüne karşı sürdürülen mücadele hep vardı. Ki İran kadın hareketi, Devrim’den önce de sonra da çok güçlü bir geçmişe sahip.

Bütün olarak muhaliflerin mücadelesi ise sadece bireysel haklarla sınırlı değil; yasalara, uygulamalara, devletin tüm icraatlarına karşı durmayı kapsıyor. Yani biz içeride politik bir işbirliğiyle mücadele ediyoruz; ama dışarıda da farklı aktörlerin müdahalelerine maruz kalıyoruz. Bu aktörler ve müdahaleler, hareketlerimizi özgün çizgisinden saptırıyor. Rejim de aslında bunu istiyor ve bundan memnuniyet duyuyor. Çünkü böylece hareketlerimizi “dış müdahale”, “dış güçlerin işi” gibi gösterebiliyor.

13 Haziran’a nasıl gelindiğini anlatabilir misiniz?

İran bugüne kadar İsrail’e saldırmadı. Üstelik hükümet müzakereler yürütüyordu. Ambargoların kalkması, sonrasında ise özgürlüklerin “artması” bekleniyordu. Fakat İsrail’in saldırıları her şeyi sekteye uğrattı. Halk içeride zaten baskı altında olduğu için hükümete “Bu anlaşmaları kabul et, ne istiyorlarsa ver, yeter ki bize saldırmasınlar,” diyordu. Ve biz gerçekten, hükümeti bir noktada istediğimiz çizgiye gelmesi için zorlayabiliyorduk. Ama anlaşmalar gerçekleşmeden savaş başladı.

Saldırılar konusunda bazı insanların aklı hâlâ havada. Dışarıdan bakıldığında sanki bütün İran halkı aynı duyguyu paylaşıyormuş gibi gösteriliyor, özellikle Batı medyasında bu tür anlatılar dolaşıyor. “İsrail, İran halkına özgürlük getirecek” deniyor. Ama herkes biliyor ki Benjamin Netanyahu bugüne dek kimseye özgürlük getirmedi, getirmeyecek de. Bunu içerideki (İran’daki) herkes görüyor, o yüzden bu bakış açısına son derece mesafeli. Çünkü bu saldırının bize özgürlük getirmeyeceğini bilecek kadar deneyime sahibiz.

Rusya Ukrayna’ya saldırdığında herkes Ukrayna’nın yanında durmuştu. Şimdi İsrail bize saldırıyor; ama bu “İsrail’in meşru müdafaası” olarak sunuluyor. Bu da halkta büyük bir tepki yaratıyor. Şu anki saldırı tıpkı geçmiş savaşlarda olduğu gibi; Nazi dönemindeki II. Dünya Savaşı saldırılarını hatırlatıyor.

Saldırılardan ağırlıklı olarak kimler etkileniyor?

Tabii ki siviller. İlk saldırıda mollalardan birinin öldüğü duyuruldu; ama o haber doğrulanmadı. Evet, üst düzey askerlerden ölenler oldu; ama şimdiye dek yüzlerce sivil hayatını kaybetti. Örneğin dün, buradaki bir derginin kapağını hazırlayan arkadaşımız, saldırılarda hayatını kaybetti. Bunlar bizim için çok ağır deneyimler. İsrail saldırılarını meşrulaştırmak için “sadece askeri bölgelere” saldırdığını iddia ediyordu. Ama gerçek öyle değil. Saldırılar, askeri bölgelerle sınırlı kalmıyor, İran’ın tüm altyapısı vuruluyor. Yani gelecekte halkın ihtiyaç duyacağı her şeye zarar veriliyor. Evinde oturan, hiçbir askeri bağlantısı olmayan siviller öldürülüyor.

Gündelik yaşam nasıl sürüyor?

İran’da ailem, akrabalarım, arkadaşlarım var. Elbette onlar için gündelik hayat artık akmıyor, durma noktasında. Sadece dün 300 füze atıldı. Bir önceki gün de öyleydi. Artık halk korkuyor. İsrail çok yönlü bir saldırı yürütüyor, içeride de bazı gruplar İsrail’e yardım ediyor ve bombalar patlatmaya çalışıyor. Hastaneler bombalandı, evler hedef alındı. Savunma sistemleri, ekipmanlar vuruldu. En kötüsü ise halk kime güveneceğini bilmiyor. Kimin gerçekten halktan yana olduğunu, kimin hükümeti desteklediğini ya da dış güçlerle bağlantılı olduğunu ayırt edemiyorlar. Her gün yeni bir ölüm haberi geliyor. Dışarıya yansıyan görüntülerle içeride yaşananlar arasında büyük fark var. Bu da insanları derinden yıpratıyor.

Benim ailem Tahran’da yaşıyor. Dün onlarla konuşurken bomba sesleri duyuluyordu. Gökyüzünde, havada patlayan füzeler vardı. Tahran’ın yanı sıra Tebriz de hedef alındı ve iki ayrı yere uçaklarla saldırı düzenlendi. İran’ın kuzeyinde de bazı yerler vuruldu.

Ancak bu saldırılar karşısında, beklenildiği gibi halk İsrail’i desteklemedi. Aksine, İsrail’e karşı birlikte hareket etme duygusu gelişti ve halk kenetlendi. Suriye’den ders alındığını söyleyenler var ve “O tuzağa düşmeyeceğiz,” diyorlar. Ama daha da güzel olanı rejimi de eleştirmeye devam ediyorlar. Özetle İran halkında rejime karşı şöyle bir tutum var: “Bu yükü bizim sırtımıza siz yüklediniz, bizimle uğraşmak yerine dışarıdan sızanlara karşı durmalıydınız. Meşruiyetinizi sağlasaydınız şimdi daha fazla yanınızda olur ve size daha fazla destek verirdik. İçimiz rahat bir şekilde sizin yanınızda duramıyoruz. Karşı tarafa da geçmiyoruz.” Yani halkın öfkesi hem rejime hem de dış müdahaleye yöneliyor. Çünkü saldırıların ne anlama geldiğinin farkındalar.

İran’daki farklı grupların tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Örneğin Eski Şah’ın oğlunu destekleyen bir grup var; ama halk onlara da güvenmiyor. Halk yalnızca hükümete ya da........

© Bianet