menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hoppalayla ilk, yürüteçle son adımları atmak, ikisinin arasında durmaksızın koşmak

10 7
08.11.2025

Bazı sabahlar yaşlanmak daha zor geliyor. Bazı pişmanlıklarım var, yapmayı istediğim ama asla yapamayacağım şeyler var. Nihayetinde (kendimin) pek umurunda da değilim zaten. Özelikle kışın sabahları kolay hareket edemiyor, gıcırdıyor, aksıyor, yağ tüketiyor, siyah duman püskürtüyor, öksürüyorum, boğuluyorum, birdenbire duraksıyorum, diz kapaklarımda kıkırdak kayması var. Kendimi pek iyi hissetmiyorum. Tansiyonum düşük, yanlarım ağrıyor, kullanılması zor bir otomobil gibiyim, eskiden sola çekerken şimdi sağa çekiyorum. Doktora tamir edilip edilemeyeceğimi sorduğumda, motoru indirmem lazım’ dedi. İndirmesini istemiyordum.”

Yukarıdaki metni Jean Louis Fournier’in, Son Siyah Saçım ve İhtiyar Delikanlılara Bazı Öğütleradlı romanından alıntıladım. Kitapta yazar kendi yaşlanma deneyimi ile ‘uçmadan önce’ki sürece dair başlangıç öğütleri dahil son önerilerine de yer vermiş. Mesela “Ayakta ölün. Gözlerinizi bantlamalara izin vermeyin. İdam mangasındaki aptalların gözlerine bakın. Umutsuz onur savaşına girin. Güzellikle ölün. Duaların yerine çuha çiçekleri koyun, Allegro Finale ile bitirin.“ gibi.

Sevgili okur; Fournier’i geç keşfetmek benim kusurum. Hızla okuyorum külliyatını şimdi. Artık tanışıklığım dostluğa dönüştü diyebilirim. “Dul kitabına ve “Tek Yalnız Ben Değilim“ kitabına dair keyifle yazdım ve sorumlulukla.

Niye? (Yaşlı) bir yazardan, (yaşlı) akranlarına yani “akrandan akrana” aktarım olduğu ve bunu çok kıymetli bulduğum için. Kendi yaşlılık hal(ler)ine dair edebiyat aracılığıyla çekincesiz, muzip, hüzünlü, gerçekçi, dokunaklı, komik, samimi, kendi içine bakan, yaşadığı duygu karmaşasını okuruna kısa, öz ve sade bir dille yazdığı, yaşlanma sürecindeki insanların anla(şıl)masına, akranlarının kendilerini de anlamasına anlamlı destek verdiği için. “Son Siyah Saçım” kitabı özelinde Billur Köker’i de duru çevirisi nedeniyle kutluyorum.

Yazar öncesindeki siyah saçlarından -sadece bir adet kaldığını, cildi kırışıp sarktığından yaşlı bir file benzediği için yakında çocukları korkutacağını, kendini -bronzlaştığında bile- çirkin bulduğunu, artık daha az aptal olduğunu ve söylenen her şeye inanmadığını, sosis ve kızarmış patatesi eskiden yeşil fasulye ve balığa yeğlediğini, bordo şarap yerine beyaz şarap ve kolayı seçtiğini, artık yaşamdan olağanüstü şeyler beklemeyip olağanın tadını çıkarmaya başladığını, kuşların şarkıları ve çiçeklerin kokusuyla tanıştığını, güneşin her sabah yeniden doğmasına şaşırdığını söylüyor.

Kitaptan…

"İnsan yaşlandığının ne zaman farkına varır biliyor musunuz? Artık gazeteler daha küçük harflerle basılıyor demeye başladığında. İlk gözlüğüm yakını, ikincisi uzağı görmek içindi. İki gözlük olunca kaybetme ihtimali artıyor. Gözlüksüz gözlük aramak zor. Üçüncü gözlük hem uzağı hem yakını görmek için. Progresif camlı gözlükler kullandığımdan beri her şey çok net. Aynada kendime baktım. Korkunç derecede netim. Bulanık olmayı yeğlerim."

Pörsümüş bir elma gibi eskimeye başladığını, her şeye fazla hoşgörülü yahut fazlasıyla kayıtsız olduğunu, her şeye iyice uzaktan baktığını, insanın soluğu azaldıkça üflenecek mum sayısının arttığını, yaşlandığını bildiğini ve bunun şenlikle hatırlatılmasının gereksiz olduğunu, yaşı gereği artık doktorlarla iyi geçinmesi ve onlara nazik davranması gerektiğini, her şeyi anlamak istese de bazen kafasında bir duraklama var gibi geldiğini, kalçası yenilenince tavşan gibi koştuğunu söyleyen Fournier “50 yaşına kadar kendimi aşınmaz, paslanmaz sanırdım. Ben sadece bio çözünürüm.” der.

Kitaptan…

"Neden artık benden kimse özgeçmiş istemiyor. Oysa hiçbir şey yapmamış olanlardan hep özgeçmişlerini istiyorlar. Şimdi özgeçmişim dopdolu ama bir işe yaramıyor. Bazen onu atasım geliyor. Ama yine de tutuyorum, ölüm ilanımı yazarken işe yarayabilir. Bir ihtiyarın özgeçmişine arşiv denir."

Fournier, ihtiyar delikanlıların gençlik ve yaşlılık bağlantısını sağlayan gemiye omuzlarındaki yükle ve yüzündeki -sebepsiz- tebessümle dalgalı denizde tehlikeli bir yolculuğa çıktığını ve gidişe hazır olduğunu, artık delikanlı olmadığını ama henüz ihtiyar da olmadığını söyleyip uyarıyor:

“Cankurtaran yeleklerinizi takın, kurtarma sandallarının yakınında durun ve mürettebata fazla güvenmeyin, onların gözü mirastadır.”

Epikuros’un ‘Ölümden korkmayın, o geldiğinde siz burada olmayacaksınız‘ özdeyişine karşılık yazarın söyleyeceği vardır: “Ama ya yaşlılık… O geldiğinde biz hala burada olacağız.”

Ve hal-i pür melalini anlatmayı sürdürür. “Gelecek defa neremi değiştirecekler? Seçimi bana bırakırlarsa kafamın değişmesini isterim; sadece içi, düşüncelerim değişsin diye (..) Eski beyindeki çok gerekli şeyleri saklardım. Taşınmasını fırsat bilip kötü anıları, sahte dostların adreslerini, kinleri, sabit fikirleri, yapay sevinçleri, öfkeleri, Yunan trajedilerini, kötü kehanetleri ve........

© Bianet