Kolektif utancımız: Gazze
Gazze’de yaşananlar insanlık olarak hepimizin utancı.
Esasen, Gazze ve Filistin yazısı yazmayı hiç istemiyorum. Maruz kaldıkları acılar o kadar fazla ki Filistinli insan hakları savunucusu dostlarımı dinlerken, bu konuda yazılan raporları okurken veya haberleri izlerken yüreğim sıkışıyor. Ne yazsam, ne kadar yazsam eksik kalacak.
Maalesef, bu yazı da eksik kalacak. Filistinli arkadaşlarımla konuşurken utancımdan ne diyeceğimi bilemiyorum. Gözlerimizin önünde gerçekleşen bu soykırımı durduramadığımız utanıyorum.
"Cinayetler üst üste yığılmaya başlayınca görülmez oluverirler."
"Çekilen acılar dayanılmaz olunca duyulmaz artık hiçbir çığlık."
Bertolt Brecht’in “Zulümler Yağmur Gibi Yağmaya Başlayınca” şiirinden aldığım bu iki dize İsrail hükümetinin Gazze’de uyguladığı soykırımın sıradanlaşması ve Gazze’deki Filistinlilerin sesinin hak ettiğince duyulmamasının temel noktasına dikkat çekiyor: tahayyül edilemeyecek gibi gözüken acıya duyarsızlaşmak.
Filistin Haber Ajansı WAFA 5 Ekim’de yayınladığı haberde son 24 saatte en az 65 Filistinli yaşamını yitirirken, 153’ünün de yaralandığını duyurdu. Aynı haberde yerel sağlık otoritelerinin resmi rakamlarına göre çoğu kadın ve çocuklardan oluşan toplam ölü sayısının 67139 ve yaralı sayısının da 169583 olduğu belirtiliyor.
Resmi rakamların büyüklüğü ne kadar şok edici olsa da Brecht’in dediği gibi yaşamını yitirenlerin, yaralananların acıları görünmez, çığlıkları duyulmaz oluyor. Gazze insanlığın gömüldüğü bir mezarlığa dönerken Filistinlilerin sesi yeterince duyulmuyor.
Binyamin Netanyahu hükümetinin izlediği soykırım politikası Gazze’de yaşamı her açıdan dayanılmaz hale getiriyor. Hastaneler, okullar bombalanıyor. Ancak, savaşlarda dahi hastaneler, okullar hedef değildir. Benzer şekilde, kıtlıkla boğuşan Gazze’deki Filistinlilerin insani yardımlara, yiyeceğe ulaşmak için girdiği kuyruklara saldırılar gerçekleştiriliyor. Savaşlarda dahi siviller hedef değildir. Yaşam hakkı, insan onuru hiçe sayılıyor.
Çocuklar açlıkla, hastalıkla, ölümle boğuştuğu için okullarına devam edemiyor. Kronik hastalar tedavi göremiyor. Filistinliler evinden, yurdundan ediliyor. Bir daha dönebilecekler mi? Dönseler bile yuvalarını bulabilecekler mi?
Gazze’de soykırım devam ederken bir yandan Batı Şeria’da da illegal yerleşim faaliyetleri artarak devam ediyor.
İsrail hükümeti Filistine yönelik top yekûn bir saldırı gerçekleştiriyor.
Netanyahu terörist yaftasıyla saldırılarda hedef aldığı kadın, çocuk, yaşlı, engelli vb. sivilleri görünmez kılmaya çalışıyor. Başta insan hakları savunucuları olmak üzere bu zulme ortak olmayan güçler, aktörler olarak Gazze’deki soykırım acılarını görünür kılmalıyız.
Bu konuda insan hakları hareketi içerisinde çok kıymetli çabalar da mevcut. Gazze’de Filistinlilerin yaşadıklarını tüm dünyaya duyurmaya çalışanlardan birisi de Birleşmiş Milletlerin 1967’den Bu Yana İşgal Altındaki Filistinli Bölgeler Özel Raportörü Francesca Albanese. Yaygın biçimde BM Filistin Özel Raportörü olarak bilinen bu BM bünyesindeki ülke bazlı 14 özel raportörlükten birisi ve 1992’de kurulan Myanmar Özel Raportörlüğünden sonraki en eski ikinci coğrafi raportörlük.
1993’te kurulan Filistin Özel Raportörlüğünü diğer ülke raportörlüklerinden ayıran bir özelliği ise görev süresinin “İsrail işgali sona erene kadar” olarak belirlenmesidir. Örneğin, sonradan uzaltılsa da, 2012’de kurulan Belarus Özel Raportörlüğünün süresi bir yıl olarak belirleniyor. İsminde geçen işgal altında ifadesi ve görev süresinin ucunun açık bırakılması Filistin’in ve Filistinlilerin maruz kaldığı baskı politikaları ve uygulamalarının derin köklerini gösteriyor.
Özel raportör Albanese Gazze’de yaşananları soykırım olarak nitelendiriyor ve BM sisteminin harekete geçmesi için de çaba sarf ediyor. 2 Temmuz’da yayınladığı From economy of occupation to economy of genocide [İşgal Ekonomisinden, Soykırım Ekonomisine] başlıklı raporu Filistin’de yaşananların siyasi ve ekonomik boyutunu ele alıyor. Rapor siyasi aktörlerin, hükümetlerin sorumluluklarında kaçtığını ve çok sayıda şirketin de İsrail’in artık bir soykırıma dönüşen yasadışı işgal ve apartheid ekonomisinden kar elde ettiğine dikkat çekiyor. Filistinlilerin bir halk olarak varlığını riske eden bu uygulamaların tesadüfi ve plansız olmadığını aksine küresel sistemin bunlara cevaz verdiğini vurgulayan rapor özel şirketlerin de bu bakımdan incelenmesi ve hesap verebilir kılınması gerekliliğini belirtiyor.
1 Ekim 2024’teki raporunda da Gazze’de yaşanan soykırımın uzun vadeli, bilinçli, sistematik ve devletin güçlerinin organize ettiği bir yerinden etme politikasının parçası olduğunu belirtmişti.
Albanese’nin küresel sistemin Gazze’deki soykırımdaki payını gözler önüne süren raporu dikkatlerden kaçmadı. 9 Temmuz’da yani sadece bir hafta sonra ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio yaptığı basın açıklamasında Trump’un imzaladığı 14203 sayılı “Uluslararası Ceza Mahkemesine Yönelik Yaptırımların Uygulanması” kararnamesi uyarınca BM Özel Raportörü hakkındaki yaptırım kararını açıkladı. Rubio’nun açıklamasında 2 Temmuz tarihli rapora doğrudan bir atıf olmamakla raporun işaret ettiği siyasi ve ekonomik boyuta bir bakıma yanıt verdi.
Yaptırım açıklamasında ABD Dışişleri Bakanlığının ulusal çıkarlar ve egemenliği tehdit eden böylesi siyasi ve ekonomik kampanyaları hoşgörmeyeceği de belirtildi. Ayrıca, Albanese’yi özel raportörlük görevine uygun olmayan önyargılı bir kişi olarak lanse etti. Rubio’nun açıklamasında yer alan bazı kavramlar Albanese’ye karşı tutumun objektifliği hakkında fikir verebilir: terörizme destek vermek, antisemitizm, ABD, İsrail ve Batıya yönelik açık bir saygısızlık/tahkir.
BM görevini yerine getiren Albanese’ye yönelik bu tutum insan hakları savunucularının bilhassa baskıcı, otoriter ve faşist muktedirlerle olan uzlaşmaz ilişkisinin bir örneğidir.
Rubio’nun aynı kararname uyarınca 4 Eylül’de de Filistinli Al Haq, Al Mezan Center for Human Rights (Al Mezan), and the Palestinian Centre for Human Rights (PCHR) insan hakları örgütlerine de yaptırım kararını açıkladığını not etmek gerekir. Gerekçe Uluslararası Ceza Mahkemesinin Gazze’de yaşananlar karşısında harekete geçmesi için çaba sarf etmek.
BM’nin Filistin ve diğer özel raportörlerinin veya BM İnsan Hakları Ofisinin faaliyetlerine, yaşanan ihlalleri raporlamasına, sorunların nedenlerini inceleyen araştırmalarına ve çözüm önerlerine karşın BM mekanizması Gazze’de yaşanan soykırımı hala durduramıyor. (Bu analiz diğer uluslararası mekanizmalar bakımından da geçerli.)
BM’nin özel raportörler ile genel sekreter vb. karar alıcılar arasındaki makası kapatacak bir yapılanmaya ihtiyacı var. Karar alıcılarının politikalarını insan onuru temelinde belirlemesi ve yürütebilmesi için insan hakları alanındaki uzmanların, raportörlerin, özel temsilcilerin ve insan hakları komiserinin hareket ve etki alanının genişletilmesi, faaliyetlerinin desteklenmesi gerekir.
Aksi takdirde, hakları ihlal edilen ve baskıya, şiddete maruz kalanlar için mücadele eden insan hakları savunucuları da farklı düzeyde baskı görmeye devam eder.
Filistinlilere yönelik kolektif bir cezalandırma ile karşı karşıyayız. Savaş isteyenler kolektif hareket ederken savaşa karşı olanlar bizler de kolektif hareket etmeliyiz.
Sesi kısılanların sesi olmak için kolektif çaba sarf etmemiz gerekiyor. Var olan çabalara gücümüz yettiğince katkı sunmalıyız.
Kolektif utancımızı ancak kolektif çaba göstererek yenebiliriz.
(Oİ/EMK)
Bugün, Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Sabine Sterk
Stefano Lusa
Mort Laitner
Ellen Ginsberg Simon
Gilles Touboul
Mark Travers Ph.d