menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Mehmet Şimşek’in ekonomi politikaları Maslow teorisini çürüttü mü?

9 11
01.10.2025

İlk kez Abraham Maslow tarafından 1943 yılında yayımlanan çalışmasında tanımlanan ve sonrasında daha da geliştirilen “Maslow teorisi”, “Maslow’un gereksinimler hiyerarşisi” teorisine göre, insan(lar)ın gereksinimlerini karşılamasının ya da karşılama çabasının hiyerarşik bir düzeni olduğu kabul ediliyor. Kapitalist toplum biçiminde insanlar, kazanabildikleri parayla öncelikle karınlarını doyuruyor-beslenme gereksinimlerini karşılıyor, kalırsa barınma, ulaşım, giyinme ve diğer gereksinimlerine yönelik harcamaları yapıyor. Başka bir ifadeyle, karınlarını doyurabilenler, eğer paraları kalırsa sırasıyla konut, ulaşım, giyinme, sağlık, eğitim, eğlence, kültür vb. diğer gereksinimleri için de harcama yapabiliyor.

Bu nedenle, reel gelirleri düşük olanların harcamalarındaki en büyük payı ya da ilk sırayı, gıda satın almak için yaptıkları harcamalar alıyor. Kişilerin reel gelirleri arttıkça, toplam harcamaları içinde gıda harcamalarının payı azalıyor, harcama kalemleri sıralamasında önceliğini kaybediyor. Doğal olarak tersine bir durum da söz konusu; gelirleri tiyatro, sinema, konser vb. etkinlikleri izlemek için yeterli olanlar, kitap, dergi vb. satın alabilmek için gelirlerinden bir bölümünü ayırabilenler, reel gelirleri azaldığı zaman harcamalarında öncelikle bu etkinlikleri kısıtlıyor ya da tamamen çıkarıyor.

Gereksinimler hiyerarşisi teorisini sorgulamaya yönelik araştırmalarda bugüne kadar, yoksulların toplam harcamaları içinde her zaman gıda harcamalarının payının diğer harcama türlerine göre en fazla olduğu, birinci sırada yer aldığı görüldü. Başka bir ifadeyle, harcamalarının ilk sırasında gıda giderleri olanlar her zaman yoksullardır. Gelir-zenginlik artıkça, gıda harcamalarının sıralamadaki yeri daha arkalarda oluyor.

Yürütülen bilimsel araştırmalarda yoksulların tüketim harcamalarının ilk sırasında gıda harcaması bulunuyor olmasının genellikle sağlıklı olabilmek için temel gereksinimlerden bir tanesi olan yeterli ve dengeli beslenmeyi sağlayıcı değil; sadece karın doyurucu, açlığı önleyici kapsamda olduğu da biliniyor. Uluslararası kuruluşlar tarafından yayımlanmakta olan raporlara göre, Türkiye de dahil kapitalist toplum biçiminin egemen olduğu ülkelerde, başka bir ifadeyle günümüzde dünya genelinde, yeterli ve dengeli beslenme olanağına sahip olanlar her yıl daha da azalıyor. Yoksullukla paralel bir biçimde yeterli ve dengeli beslenemeyenlerin sayısı da orantısı da artıyor. Reel sosyalizmin çözülüşü ve neoliberal ekonomik politikalar kapsamında Keynesyen ekonomik politikaların sonlandırılmasıyla kapitalist sosyal devlet uygulamaları da bir bir sonlandırıldı. Ve dünya, parası olanın parası kadar yeterli ve dengeli beslenebildiği bir gezegene dönüştürüldü.

Ülkeler, sağlık hizmetleri için trilyonlarca para harcamalarına karşın, bunun nedenini görmezden geliyor. Çünkü, hükümetler, patronların gereksinimlerinin karşılanması adına kapitalizmin akıl dışılığına teslim olmuş durumda. Bilimsel bilgilerin toplum yararına yaşama geçirilmesinin neredeyse hemen bütün koşulları ortadan kaldırıldı. Sağlık hizmetlerinin ve sunumunun merkezinde artık bütünüyle hasta(lar) ve hastane(ler) yer alıyor. Çünkü, sağlık sektörü patronlar için sermaye birikim alanına dönüştürüldü. Kâr-kazanç kapısı yapıldı. Herkesin parası kadar beslenebildiği bir ülkede doğal olarak herkes parası kadar sağlıklı olabiliyor. Ancak, sağlıkları için para harcamak zorunda kalıyor.

TÜİK, hanehalkı tüketim harcamalarıyla ilgili yıllardır gerçekleştirdiği araştırmaların sonuncusu olan 2024 yılının verilerini 2 Haziran 2025 tarihinde açıkladı. Paylaşılan veriler, harcama türleriyle bunların temel gelir kaynağı, hanehalkı büyüklüğü ve en düşük ile en yüksek gelirli yüzde 20’lik gruplara dağılımıyla sınırlı tutulmuş. Ülkedeki büyük çoğunluğun her gün bire bir yaşadığı sınıfsal ve bölgesel eşitsizliklerin görünür olmasına ya da verilere dayalı olarak tartışılmasına, sorgulanmasına engel olmak ister gibi TÜİK tarafından bu veriler ‘saklanıyor’. Her yıl gerçekleştirilen bu araştırmada da gerekli veriler toplanıyor olsa da tüketim harcamalarının bölgelere göre dağılımı 2019 yılından sonra paylaşılmıyor. Aynı şekilde, zenginler ve yoksullar arasındaki uçurumun görülmemesi için olsa gerek; tüketim harcamalarının gelir gruplarının yüzde birlik, beşlik ve/veya onluk dilimlere göre dağılımı da paylaşılmıyor. Eşitsizlikleri bizzat yaşayanlardan, yaşadıkları mağduriyetler sonucu ortaya çıkan veriler ‘esirgeniyor, saklanıyor’.

Türkiye’de en son 2023 yılı da dahil olmak üzere, yıllarca en düşük gelir grubundaki hanehalkının harcama türleri arasında birinci sıradaki harcama her zaman “gıda ve alkolsüz içecekler” olarak gerçekleştiği bu araştırmalarda ortaya kondu. Buna göre, ülke nüfusunun en düşük gelirli yüzde 20’lik dilimi harcadıkları her 100 TL’nin 2022 yılında yaklaşık 36 (35,8) TL’sini, 2023 yılında da yaklaşık 37 (36,6) TL’sini gıda ve alkolsüz içecekler satın alabilmek için harcadı. Ve her iki yılda da gıda ve alkolsüz içecekler harcaması en düşük gelirli grup, “yoksullar” için birinci sırada yer aldı.

Bununla birlikte, yıllardır Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu tarafından dayatılan ekonomik politikaları, Haziran 2023 tarihinde yeniden Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine gelen Mehmet Şimşek’in harfiyen yerine getirmesine yönelik çalışmalarının ardından yoksulluk Türkiye’de çok daha farklı bir boyuta........

© Bianet