menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Güzel yeni dünyamız

12 0
08.11.2025

Arka arkaya okuduğum dört kitabın her birinin kurgusu değişikti. Matt Haig’in Gece Yarısı Kütüphanesi romanı, fantastik paralel yaşam hikayesiyle, yaşam felsefesi ve varoluş anlamını arayan bir kadını anlatıyor. Camus, Eric Fromm, Freud gibi figürlere göndermelerle, kütüphane metaforuyla bir kadının anlam bulma hikayesi.

Hiromi Kawakami’nin Mahallemdeki İnsanlar öykü kitabı alışılmışın dışındaki kurgusuyla masal dünyası gibi işlediği mahalleyi anlatıyor. Değişik tarzı Japon geleneklerinden esinlenmiş olabilir, bu konuda bilgim yok. Tuhaf hikayelerdeki güvercine dönüşen insanlar, mahalledeki ailelerin piyangodaki çekilişe göre çok çocuklu ailenin oğluna bakması, iki gölgeli adam, sinek oyunu, cinli müzik evi; yazarın nazik cümleleriyle anlatılıyor.

Güzdüz Vassaf romanı Ressamın İsyanı, Caravaggio’yu anlatırken çeşitli anekdotlar ve bilgilerle ilerleyerek bilinenden değişik bir yol izliyor, neredeyse unutulmuş bir ressamın hatırlanmasını anlatıyor.

Hemen öncesinde okuduğum bu kitaplardaki fantezilerin çeşitliliği, değişik hayaller ve düşler, Cesur Yeni Dünya romanında işlenen edebiyatın yasak olmasıyla çakışıyor. Değişik devletlerle parçalanmış görünen bugünkü hayatımızda; gittikçe totaliter hale gelen yönetimler yükselen ırkçılık, ekonomik eşitsizlik gibi sorunlar ve sonunda distopik bir dünya endişesi taşıyoruz. Şimdi kitaplarımızdaki fantezilerimizi hayalleri paylaşabildiğimize göre distopyayı engelleyebiliriz tesellisi kalıyor.

1932’de henüz doğum kontrol haplarının bulunmadığı dönemde yazılmış romandan günümüze neredeyse yüzyıl geçmiş. Roman 26. yüzyıldan bahsetse de Huxley’in öngörüsü, günümüzde yaşadıklarımızı düşündürüyor, karşılaştırarak sorgulatıyor.

Romanda gelecekteki Dünya Devletinde tasarlanıp uygulanan yaşamda, derinliğe yer verilmeyişi, kişiler arasında birkaç cümleyle atışmalar, ışık kirliliği, görünmez hiyerarşi, mutluluk “oyunu” anlatılıyor.

Romandaki dünyada sesler önemli, seslerin kullanılışı belli bir hedefe göre düzenlenmiş. Bebeklerin doğumundan başlayan şarkılar ve tekerlemeler biçiminde tekrarlanan cümlelerle koşullandırmada kullanılıyor. Günümüzde sezdirilmeden basılı ve görsel iletişim araçları ve internet üzerinden erk gücünün yaptığı propaganda ve yönlendirme, Yeni Dünya’da sisteme işlenip, görev ve faydalı olduğu için kabullenilmiş. Sosyal mekanlarda mutluluk üzerine müzik yapılıyor. Günümüzde müzik, tekrarlanan elektronik ritimli ürünlere dönüşmüş durumda ve Yeni Dünya’daki gibi bir illüzyona hizmet eder görünümünde. Acıya kedere yer vermeyen adına duyusal filmler denilen erotik filmler günümüzdeki aksiyon filmlerinin yerine geçmiş.

Şişelerde kimlikleri tanımlanan, karakterleri ve fiziksel yapıları tasarlanan ceninlerden farklı sınıflarda insanlar üretiliyor. Kast sistemine benzer beş insan sınıfıyla istikrar sağlanıyor. Günümüzde yapay zekâ ve robotik tasarımlar üzerine çalışmalar belki o dönemde bilinmediğinden ağır işler robot işçiler yerine şişelerde üretilen delta ve epsilon sınıfından insanlar tarafından yerine getiriliyor. Belki de o zamandan günümüze var olan işçi sınıfına göndermede bulunuyor. Ancak günümüzden farkı, ne daha basit işlerde çalışan gamaların ne de delta ve epsilonların durumlarından şikayetçi olmamaları, buna göre tasarlanmış olmaları, bir de soma mutluluk maddelerini sistematik olarak kullanmaları. Günümüzdeki işçilerin geçinebilecekleri bir iş bulmaları ya da çeşitli manipülasyonlarla durumlarından memnun olması ve antidepresan kullanımı ile benzerlik olabilir ama burada benzetmenin kullanıldığı şüpheli, romandaki işçi sınıflarının iş bulma ya da ekonomik kaygıları yok.

Romandaki dünya devletinde her şey insanlığın rahatlığına ve mutluluğuna göre düzenlenmiş, stabil hale getirilmiş. Bu kurulu düzene karşı ses çıkmaması için önlem alınmış, ses çıkaran kişiler ücra bir adaya uzaklaştırılıyor. Cezalarda işkence yok, erki elinde bulunduranlar şiddet uygulamıyor. Hırsızlık ya da cinayet gibi suçlar işlenmiyor. Yaratılan toplum acı keder gibi insanı üzen duygulardan azade, geçmişe ait kitaplar yasaklı.

Bu toplumun çok uzak kıyısından gelen bir “vahşi” önce güzel olduğunu düşündüğü yeni dünyaya yabancı kalır. Büyüdüğü yerde unutulan bir sandıkta bulduğu Shakespeare kitabından bir dizeyle “ey cesur yeni dünya!” diye seslendiği dünyaya aykırı düşer. (Bu dizede geçen “brave” yazıldığı dönem İngiltere’sinde “güzel” anlamında.) Shakespeare’in dizelerini okuyarak insanları kaygıya sürükler, bütün o kitaplar yasaklıdır, bilinmeyen tuhaf şeylerden bahseder.

Vahşi’ye göre “her şeyin ulaşılabilir olduğu dünyada, hiçbir şeyin anlamı yoktur.”

Kimilerine göre her şeyin ulaşılabilir olduğu, endişeden uzak mutluluk amaçlı, şiddetin olmadığı bu roman distopik olamazdı; ütopik bir romandı. Kimilerine göre de tarihle bağını koparmış, edebi kitapların yasaklı olduğu stabiliteyi bozanların cezalandırıldığı otoriter bir toplum ütopik olamaz karşıt görüşünde. İnsanın ütopya arayışını düşündüren bu kurgu Huxley’i de düşündürmüş olmalı. İkinci dünya savaşından sonra kitabıyla ilgili yazısında, “üçüncü bir yol olmalıydı,” der. Huxley’in romanı, değişik bilimkurgu eserler veren Ursula K. Le Guin gibi diğer distopik yazarlardan farklı bir yol izlemiş görünüyor.

Zamyatin’in “Biz” isimli romanı distopik........

© Bianet