menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sesler: Susturulmuş bir halkın sözle direnişi

28 0
23.08.2025

“Bir nesil, bilginin cezalandırıldığı ve cehaletin saadet olduğunu öğrenerek yetişiyor. Bir sonraki nesil cahil olduklarını bile bilmeyecek çünkü bilginin ne olduğunu bilmeyecekler.”

Sesler romanının 62’nci sayfasında Seferbeyi’nin ağzından söylenen bu sözler sadece başka bir dünyada yer alan Ansul şehrinin kaderini mi anlatıyor bize? Size de bugünlerde söylense tam da yerini bulacak gibi geliyor mu?

Ursula K. Le Guin (1929–2018), elbette bilimkurgu, fantastik ve spekülatif kurgu edebiyatının zirvesindeki isimlerden biri, ancak o aynı zamanda kurgularında bile hakikati arayan bir yazar. İşte bu yüzden Le Guin’in hikâyelerini okurken, başka dünyaları hayal etsek de kendi gerçekliğimizden asla bütünüyle soyutlanamayız.

Onu okurken uzak diyarlara yolculuk ederiz ama her seferinde, kendi dünyamıza dair daha fazla şeyle döneriz.

Sesler, bizi Batı Sahili’nde yer alan Ansul şehrine götürüyor; yazar, sokaklarında rahatça gezinebilelim diye haritasını bile çizmiş okur için. Ama biz, o sokakları zihnimizin içine kazınmış kendi dünyamızda dolaşarak tanıyoruz, çünkü anlatılan her hikâyenin bir karşılığı mutlaka bizde var.

Bir önceki yazım da Ray Bradbury’nin Fahrenheit 451’i üzerine yazınca pek çok kişi Ursula K. Le Guin’in Sesler (Voices) romanını hatırlattı. Zaten en sevdiğim yazarların başında gelen Le Guin’in bir kitabı üzerinden çağımıza bakmak istiyordum, bunu fırsat bilerek yıllar önce okuduğum Sesler’i yeniden gözden geçirdim. Gördüm ki anlatı hiç eskimemiş.

Sesleri, Metis Yayınları’ndan Çiğdem Erkal İpek’in çevirisiyle 2008 yılında okumuşum. 2025’te bir kez daha okuduğumda fark ettiğim ise şu: Seslerde anlatılan her şey hâlâ geçerli, hâlâ çok gerçek.

Bu nedenle hemen tavsiyemi yapayım; Sesler bir üçleme kitabı olsa da bağımsız olarak okuyabilirsiniz. ‘Genç yetişkinlere yönelik’ kabul edilse de hangi yaşta olursanız olun mutlaka okumalısınız.

Ursula K. Le Guin, feminist kimliğiyle tanınmakla birlikte, sadece bu kavramla sınırlanamayacak kadar çok yönlü ve derinlikli bir yazar. Feminist kuramın yanı sıra eserlerinde anarşizm ve ekolojik bilinç konularını cesurca ele aldı. Haliyle olaylara bakış açısı ve anlatısının sınırları oldukça geniş.

Sesler’in savaşla yıkılmış bir şehir olan Ansul’da geçiyor. Burası bir zamanlar felsefenin, öğrenmenin, şiirin yuvasıyken, Aldlar adlı işgalcilerin eline düşmüş. Yeni yönetim, yazılı sözü “şeytani” ilan etmiş. Kitaplar meydanlarda yakılmış, okuma yasaklanmış, kütüphaneler yıkılmış.

Başkarakterimiz ve anlatıcımız Memer, bir Ald askeri tarafından tecavüze uğrayan bir kadının kızı. Memer yasakların gölgesinde büyüyor. Ancak Seferbeyi’nin rehberliğinde şehirdeki sayılı gizli kütüphanelerden birinin içinde olması bir şans.

Ayrıca Ansul’a gelen ünlü şair Orrec Caspro ve partneri Gry Barre, Memer’in kaderini ve şehrin geleceğini değiştirecek olayların fitilini ateşliyor. Bu karakterler bir önceki kitaptan geliyorlar ama ilk kez tanışacak olanlar açısından bu bir engel oluşturmuyor.

Le Guin okurları bilir ki yazar, gerçek dünyadaki güç odaklarını, kültürel çatışmaları ve politik gündemleri kendi kurgusal dünyasına taşır. Bu nedenle Sesler’deki Aldlar’ın, özellikle “kültürel soykırım”, “sözün şeytanlaştırılması”, “kadının bastırılması” gibi olgularla dogmatik iktidarların alegorisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Kitapların yakılması, sadece bilginin yok edilmesi değil, kimliğin, kültürün, geçmişin, hatta geleceğin gaspı olarak okunmalı. Bugünün dünyasında hâlâ yazılı olan ya da olmayan yasakların hüküm sürdüğü, dillerin susturulduğu, kadınların hikâyelerinin yok sayıldığı birçok coğrafyada, Le Guin’in romanı uzak diyarlarda geçen bir hikaye gibi okunamıyor ne yazık ki.

Romanın ana temalarından biri bilgi ve güç meselesi. Le Guin’in sıkça işlediği temalardan biri olan bilgiye erişimin politik doğası Sesler’de merkezi bir yer tutuyor. Hatta roman yayımlandığı dönemde Aldlar’ın şehre atadığı yönetici olan Iddor karakterinin, dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un dinsel söylemleriyle yürüttüğü savaş politikalarına bir gönderme olduğuna dair yorumlar yapılmış.

Yazar bunu hiçbir zaman doğrulamamış, ancak Le Guin’in romanlarını yalnızca birer “fantastik macera” değil, aynı zamanda çağının eleştirisi olarak kurguladığını düşünürsek bu pek olası bir durum. Yine de Le Guin karakterlerinin sadece bir dönemdeki belli birini ya da kesimi temsil ettiğini söylemek haksızlık olur.

Ansul halkı içindeki ayrışma -kimilerinin direnişten yana kimilerinin de barışçıl çözümden yana olması- Le Guin’in “tek doğru”dan kaçınan ahlaki pusulasını yansıtıyor. Le Guin’in edebiyatında sıkça karşılaştığımız gibi, Seslerde de şiddetin panzehiri söz.

Ansul halkı arasında Aldlar’ı kaba kuvvetle şehirden sürmek isteyenler olsa da asıl direniş, silahla değil, sözle oluyor. Sesler, kolektif iyileşmenin merkezine sözün kendisini koyuyor.

Le Guin, burada geleneksel “kahraman kurtarıcı” anlatılarını da ters yüz........

© Bianet