menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Günaydın Geceyarısı: Bir varoluş hali ya da öteki’nin iç sesi

14 0
21.07.2025

Bir yazar ve akademisyen olarak Türkiye’nin önemli kalemlerinden biri olan Pınar Kür, geçtiğimiz hafta yaşama veda ederken geri pek çok kitap bıraktı. Bunların bir çoğu kendi eserleri; Asılacak Kadın, Hayalet Hikayeleri, Cinayet Fakültesi, Bir Cinayet Romanı, Bir Deli Ağaç ve daha nice kitap.

Pınar Kür’ün edebiyata yaptığı en önemli katkılardan biri de çevirileri şüphesiz. Onun sayesinde okur olarak pek çok farklı yazarla tanıştık, bunlardan biri de Jean Rhys. Pınar Kür’ün kendisi gibi kadın karakterlerin iç dünyasına, evrensel baskılara ve özgürlüklere yoğunlaşan bir başka yazarı bulup, eserlerini Türkçe’ye çevirmesini çok kıymetli bir çaba.

Bir süredir Jean Rhys’ın “Geniş Geniş Bir Deniz” adlı romanı üzerine farklı bir okuma yapmaya çalışırken (Charlotte Brontë’nin Jane Eyre’siyle birlikte çapraz bir okuma gayreti içindeyim) Pınar Kür’ü kaybettiğimizi öğrenince, üzerine yazmak için farklı bir kitap seçtim: Daha önce okuduğum, sevdiğim, üzerine epey düşündüğüm başka bir Jean Rhys romanı. Bunu her iki kadına da hem edebiyata hem de dünyamıza kattıkları değer için bir teşekkür gibi düşünebilirsiniz.

Pınar Kür sayesinde tanıdığımız Jean Rhys ilginç bir yazar; hem kişisel yaşamı hem de yazı yolculuğu bile tek başına bir roman konusu. Kür’ün ironik ve kırılgan dünyasını bize açtığı Jean Rhys’ın epey bir kitabı var. Geniş Geniş Bir Deniz (Wide Sargasso Sea), Karanlıkta Yolculuk (Voyage in the Dark), Dörtlü (Quartet), Dalda Duran Kuşlar, Ayrılıktan Sonra (After Leaving Mr. Mackenzie) ve Günaydın Geceyarısı (Good Morning, Midnight) benim bildiklerim.

Rhys’ın romanlarına yarı otobiyografik demek mümkün. Ancak bireysel olanın aynı zamanda toplumsal, aynı zamanda evrensel olduğunu da çok net gösteriyor.

Günaydın Geceyarısı, Jean Rhys'ın 1939 tarihli romanı. Ancak yazarın bundan sonraki romanı Geniş Geniş Deniz'in çıkış tarihi ise 1966. Arada tam tamına 27 yıl var. Jean Rhys’ın edebiyat dünyasına küstüğü yıllar. Yazarın yazmaktan vazgeçtiğini sanmayın, yayımlamakla uğraşmamış.

Günaydın Geceyarısı yayımlandığında görmezden gelinmek bir yana oldukça sert eleştiriler alınca Jean Rhys kendi dünyasına çekilmiş. Taa ki bir oyuncu olan Selma Vaz Dias onun bu romanını tiyatroya ve BBC’de radyoya uyarlamak isteyene kadar. Geç gelen bu cesaretle Jean Rhys, 72 yaşında edebiyat sahnesine yeniden dönmüş ve ikinci kitabı ile de çıkış yapmış, ödüller almış.

Çağın ilerisinde olmak bazen insanı anlaşılmaz kılıyor ya Jean Rhys’ın durumu da bu. Rhys çok geç anlamışmış bir yazar ve ne yazık ki anlattıkları hâlâ geçerliliğini koruyor. Jean Rhys’ın romanlarında anlattığı kadınların hikayesi günümüzde yaşayan birçok insanla o kadar benzeşiyor ki… O zaman için fazla iç karartıcı bulunmuş, sanki her yer aydınlıkmış gibi.

Jean Rhys (1890 - 1979), Dominika’da doğmuş, sömürge geçmişi olan bir yazar. İngiliz edebiyatının merkezine hiçbir zaman tam anlamıyla alınmamış. Ne tam İngiliz olabilmiş ne de Karayip olarak kabul edilmiş, ötekileştirilmiş. Bu arada kalmış kimlik, yazdıklarına da sinmiş. Rhys’in anlatıcıları ne kahraman ne de kurban. Çoğu zaman toplumun kıyısında yaşayan, kırılmış ama hâlâ duyarlı kadınlar.

Günaydın Geceyarısı’nın anlatıcısı Sasha Jansen de öyle bir kadın; 30’larda, 40’larda yaşayan bir karakter değil sadece 2020’lerin dünyasında, günümüzde de varlığını sürdüren bir kadın.

Romanın başlığı, Emily Dickinson’ın aynı adlı şiirinden almış.

Günaydın, Gece Yarısı!

Dönüyorum yuvama,

Gün benden bıktı –

Nasıl dayansam yokluğuna?

Başlık her yönüyle tam bir ironi. Geceye günaydın demek, zamanda bir kırılma, karanlıkla selamlaşma. Bir anlamda yazarın dönüşü. Ama geçmişi de sırtına alarak. Biliyoruz ki geçmiş şimdiye hep musallat olur.

Emily Dickinson’ın şiirini epigraf olarak açılış sayfasına da taşıyan Günaydın Geceyarısı, düz bir olay anlatımından çok, bir içsel yıkımın, zamanla çözülmenin ve hatırlamanın romanı: Orta yaşını geçmiş, ekonomik ve duygusal anlamda yoksullaşmış Sasha Jansen’in Paris sokaklarında savruluşunu anlatıyor.

Biçimsel olarak modernist bir roman, parçalanmış zaman ve bilinç akışı eşliğinde ilerleyen anlatı, yalnızca bireyin değil aynı zamanda çağın ruhsal çözümlenmesi. Rhys yalnızca bir kadının çöküşünü değil, ‘modernite’nin kadınlar üzerindeki çok katmanlı yükünü yazmış diyebiliriz.

Bu anlamda Günaydın Geceyarısı, yazarın otobiyografik izlerini taşıyor, yine de bireysel anılardan çok kolektif bir his olan yoksunluğun romanı demek daha doğru olacak.

Rhys’in eserleri, edebiyat tarihindeki eril kahraman anlatısına karşı içe dönük ama oldukça güçlü karşı yazılar. Rhys’in yazınında kadın karakterler güzelliğini, gençliğini ya da bağımsızlığını yitirdiğinde toplum tarafından görünmez oluyor. Sasha Jansen de artık erkek bakışına hitap etmeyen bir kadın. Roman boyunca bir yandan kendi hikayesini anlatıyor diğer yandan sorguluyor.

Romanın tek cümlelik özeti şöyle yapabilirim: Orta yaşlı, yoksul ve duygusal olarak kırılgan bir İngiliz kadın olan Sasha Jansen’in, Paris sokaklarında geçmişiyle hesaplaşmaya çalıştığı birkaç günü anlatıyor. Ama bu kısacık zaman dilimi; rüyalar, anılar, sorgulamalar iç monologlarla bir yaşamı özetliyor.

Londra’dan Paris’e dönen Sasha’nın kayıplar, başarısız ilişkiler, ölüm ve aşağılanmalarla örülü bir geçmişin ağırlığıyla dolaştığı roman, geçmiş ile bugün arasında salınan düşünceler üzerinden ilerliyor. Sasha geçmişinden kaçmak için Paris’e dönmüş ama........

© Bianet