Hatay’da yaşayan moto kuryeler: Şartlar deprem günlerinden bile daha zor
6 Şubat depremlerinin üzerinden yaklaşık üç yıl geçti. Hatay hâlâ koca bir şantiye kent; moto kuryeler ise toz, çamur ve enkazın ortasında hem hayatı hem geçimi taşımaya devam ediyor.
Depremin ertesi günü Hatay Samandağ’dan başlayarak bir buçuk ay boyunca gönüllü çalışmalar sırasında kuryelerin dayanışmasını yakından gözlemlemiştim. Hemen akabinde Kurye Hakları Derneği olarak “Deprem Bölgesinde Gönüllü Kuryelerin Deneyimleri Raporu”nu hazırlamıştık. Şimdi, aynı kentte, aynı yollarda motosiklet üstündeki o insanlara yeniden rastlıyorum. Yollar hâlâ bozuk, kaldırımlar kırık, hava beton tozuyla dolu. Ama bu tozun içinde hâlâ bir hareket, bir direnç var: Motosikletlerin sesi.
Bu söyleşide, afetin üçüncü yılında hâlâ Hatay’da çalışan iki kuryeyi, Soner ve Metin’i dinliyoruz. Biri “anıların ve şartların ağırlığını”, diğeri “yol kardeşliğini” anlatıyor. Ancak Hataylı kuryelerin sesi ortak: “Yalnız değiliz ama güvencesiziz.”
Kuryeliğe nasıl başladınız?
Soner: Depremden önce İstanbul’da Yemeksepeti’nde kurye olarak çalışıyordum, sonra evlilik nedeniyle Hatay’a taşındım. Burada takım lideri olarak görev yapıyordum. Depremde kirada oturduğumuz ev yıkıldı. Üç aylık hamile eşimle birlikte akrabalarımızın yardımıyla enkazdan çıktık. Ufak yaralarla kurtulduk ama bütün eşyalarımız, hayatımız gitti. İlk üç günü sokakta, çöp kutusunda ateş yakarak geçirdik. Sonra çadırlara geçtik. Üç hafta boyunca çevremizde kim varsa destek olmaya çalıştık. Hayata tutunmak için Samsun’a gittik, orada beş ay çalıştım. Firma, esnaf kurye modeline geçince bordrolu çalışanları işten çıkardı. Depremde evsiz kalmıştım, bu kez işsiz kaldım. Birkaç hafta sonra esnaf kurye olarak yeniden sahaya döndüm. Oğlum Alparslan doğduktan sonra Hatay’a geri döndük. Zor bir başlangıçtı ama mecburiyet insanı ayakta tutuyor.
Metin: Benim kuryelik serüvenim 2020’de, pandemi döneminde başladı. Depremden önce Hatay’da koşullar iyiydi, heyecan vericiydi. Felaketin ardından bir yıl Antalya’daydım. Psikolojik ve maddi olarak toparlanmaya çalıştım ama aklım hep memleketteydi. Hayat devam ediyordu; toparlanmak zorundaydık. Şimdi, 2025’in sonunda, yeniden Hatay’dayım. Şartlar o günlerden bile daha zor ama burası memleketimiz, dönmemek olmazdı.
Bugün Hatay’da kuryelik yapmak nasıl bir hayat deneyimi?
Soner: Şu anda günde 12-13 saat çalışıyorum. Hatay koca bir şantiye. Çıkmaz sokaklar değişmiş, altyapı kazıları bitmiyor. Her yer hafriyat kamyonu, trafik düzeni diye bir şey yok. Açık yollar bile tuzak gibi. Bir saat sonramızın garantisi yok. Ama çalışmak zorundayız; başka iş yok. Oğluma daha iyi bir gelecek, eşime daha güvenli bir yaşam sağlamak istiyorum. Çukurlar, çamur, toz derken sıfır aldığın motor iki ayda hurda oluyor. En zoru fiziksel yorgunluk değil, duygusal yük. Her siparişte bir hikâye taşıyorsun. Her köşede bir enkaz görmek insanların omuzlarındaki yükü görmek, o evin iş yerinin hikâyesini bilmek… Konteyner kentlerde insanların gözündeki çaresizlik, kiracıların ne yapacağını bilememesi, her şey insana ağır geliyor. Sanki hem kendi acımı hem de şehrin acısını sırtımda taşıyorum. Bu şehirde çalışmak, sadece bir iş değil; enkazla birlikte yaşamak demek.
Metin: Burada her gün bir mücadele. Antakya tam bir şantiye, yollar iğrenç durumda. Depremden önce ayda bir lastik patlardı, şimdi neredeyse her gün. Şantiye tozu yüzünden nefes almak bile zorlaştı. Motor üstünde daha fazla hissediyorsun; boğazın yanıyor, ciğerin doluyor. Şehrin her köşesi geçmişin hatırasıyla dolu, her yol seni........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
John Nosta
Daniel Orenstein
Rachel Marsden