Sırada “Mavi Hap Kapitalizmi“ var
Vahşi kapitalizm, organize kapitalizm, anarko kapitalizm, devlet kapitalizmi, tekno-kapitalizm, felaket kapitalizmi, gözetim kapitalizmi derken “mavi hap kapitalizmine” Sırada “Mavi Hap Kapitalizmi“ var.[1] geldik!...
Bunlar, kapitalizmin çeşitliliği kadar dayanıklılığı ile adaptasyon kabiliyetini de ortaya koymakta.
Karşımızda, bütün dinler, ırklar, kültürlerle barışık, hepsiyle el ele kol kola ilerleyen, ekonomik bir sistem olmaktan çıkıp sosyal ve siyasal sistemlere dönüşmüş ve giderek kendi çıkarcı ahlakını küresel düzeyde bir “üst-norm” haline getirmiş bir sistem var.
Maşallahı var demek gerek!... Diyelim de, bu kadar dallı budaklı hale gelmiş sistemin sol yaklaşımları için epeyce düşündürücü mesele yarattığını unutmamak gerektiği de ortada.
İçinde bulunduğumuz dönem ise daha belalı… Örneğin, kapitalizmin sorunları ve krizleri artmış, sistemin işleyişi bile finansal kazançlar, saadet zincirleri, bahis hesapları, kara para, mafya ilişkileri, vergi cennetlerinin artmasıyla yozlaşmış durumda. Buna karşın, sistemin payandaları çok, küreselleşme ile gelişmiş teknolojiler nedeniyle gücü de azalmayıp artmakta.
Örneğin kapitalizmin gelişmesiyle teknolojik gelişmeler arasındaki ilişki her zaman büyük olsa da, bugün teknoloji ve dolayısıyla kapitalizm yalnız iş dünyasını değil evleri, gönülleri, mahremiyeti ele geçirmekte, buralarda at koşturmaktadır ki, etkileme ve kontrol gücü geçmişle kıyaslanamaz.
“Mavi hap kapitalizmi” terimi de bu yeni dönemi vurgulamakta.
Yazar, bu terimi Matrix filminden esinlenerek kullanmış[2]: “Matrix'te mavi hapı almak, zorlu gerçekler yerine rahat cehaleti seçmek anlamına geliyordu. Dijital ekonomimiz de giderek artan bir şekilde bize aynı fırsatı sunuyor: iradenizi teslim edin, algoritmik akışı kabul edin, sentetik ilişkilerde teselli bulun ve her şeyden önemlisi tüketmeye devam edin. Karmaşıklıkları, çatışmaları ve gerçek etkileşim talepleriyle gerçek dünya, dönüştürülecek bir şey olmaktan çok kaçınılacak bir şeye dönüşüyor.”
Özetle, artık piyasanın ve devletin gözetimi ve yönetimi altındaki insanı bir adım daha ileriye taşıyarak, gözetlemeye gerek duyulmayacak hale getirip yatıştırıp uyuşturmak mümkün hale gelmekte.
Bir tarafta kaçınamadığınız, tam karanlık değilse de alacakaranlık, sorunlara dolu bir dünya varsa, öte yanda alacakaranlığı da, sorunları da unutturan hikayeler, maceralar, fanteziler mümkünse, kaçışın cazibesine karşı durmanın kolay olmadığı da açık.
Günümüz dünyası zaten insanlar arasında ilişkilerin azaldığı, yalnızlıkların çoğaldığı bir dünya. Toplumsal çözülme arttıkça, gerçeklikten kaçış gibi yalnızlıktan kaçış ihtiyacı da artmakta, çareyi de dijital olanaklar sağlamaktadır. Bir kısır döngü söz konusu… İnsan ilişkileri zayıfladıkça yalnızlık artıyor ve dijital kaçış daha cazip hale geliyor, dijital dünyalar daha çekici hale gelince de insanların tercihi sanal dünyalara ve ilişkilere kaymakta.
Dijital kaçış imkanlarını yapay zekaya (YZ) borçluyuz!... İnsanları gerçeklikten uzaklaştırmak için gladyatör oyunlarından futbola, sinemadan televizyonu uzanan birçok araç kullanıldı bugüne kadar ama YZ’nin ve algoritmaların yarattığı olanaklar hepsinin ötesinde.
Ne var ki, cazibesi büyük bu algoritmaların bir “aptallar dünyası” yaratma olasılığı da az değil… Gerçi üç boyutlu dünyalar yaratan, teknoloji meraklılarının kullandığı sanal dünyalara bir zamanlar televizyona dendiği gibi ”aptal kutusu “denilemez ama herkesin gerçeklikten kaçıp kendi fantezisinde kaybolacağı bir dünyanın ancak “aptallar dünyası” olacağını yadsımak da kolay olmaz.
Son 25-30 yılın teknolojik gelişmeler açısından baş döndürücü olduğu kuşkusuz. İnternet gibi, akıllı telefonlar gibi akıl almaz kolaylıklara ve imkanlara alışmaya çalışırken, bir de baktık ki, makinelerin öğrendiği bir dünyaya varmışız!
Gerçi 90’ların sonuna doğru insan beyninin bazı işlevlerini insandan daha iyi yerine getiren, satranç şampiyonu Kasparov’u yenen Deep Blue adlı bilgisayar ile tanıştığımızda da şaşırmıştık ama bugünküler farklı… Artık kendilerine verilenleri analiz edip bunlardan yazı, resim, müzik üreten, sorulan sorulara akıllıca yanıtlar veren ”Üretken YZ” (Generative AI) olarak adlandırılan YZ’ler piyasada.
ChatGPT’yi üreten Open AI’nın CEO’su Sam Altman, Büyük Dil Modeli (BDM) olarak tanıtılan bu modelleri, “ezberlemeye değil, muhakeme yeteneğine daha yakın bir şey” olarak tanımlamakta.[3]
Özetle insan en büyük yeteneği olan zekasını makinelere aktarıyor; hem de hiç korkmadan… Korkmak ne kelime; bu yüzyılın yarısı gelmeden insan zekasına ulaşmış “genel yapay zekanın” (GYZ) ortaya çıkması beklenmekte!...
Kuşkusuz, YZ ile uğraşanlar arasında da korku ve kaygılarını dile getirenler var ama pek işe yaradığı söylenemez… Örneğin makine öğrenmesiyle ilgili teknolojinin vaftiz babalarından biri sayılan ve 2013’ten 2023’kadar Google ’un seçkin araştırmacısı olarak çalışan Geoffrey Hinton da,-Altman gibi- sorulara cevap veren bir YZ’nin muhakeme gücü olmasının kaçınılmaz olduğunu söylerken, üretken YZ konusunda bazı korkularından da söz etmekte.[4] Google’den ayrıldıktan sonra üretken YZ’yi insanlık için varoluşsal krizlerden biri olarak nitelemesiyle epeyce şaşkınlık yaratığı da biliniyor.
Son olarak Ekim ayında, Yaşamın Geleceği Enstitüsü (Future of Life Institute) ve aralarında Nobel ödüllü bilim insanlarının yanı sıra sanatçılar, siyasetçiler, iş insanları bulunan 800’ü aşkın kişinin bulunduğu bir grup tarafından, güvenli ve denetlenebilir olduğuna ilişkin bilimsel bir uzlaşı elde edilene kadar süper zekaya ilişkin araştırmaların yasaklanması çağrısında bulunan bir bildiri yayınlandı.[5]
Ne var ki, dev şirketlerle piyasanın gücünün bu tür uyarıların ciddi bir sonuca ulaşmasını engellediği ortada.
Oysa, insanlığın süper zekayı nasıl kontrolünde tutacağı bilinmezken, böyle bir zekanın ortaya çıkışının insanlık için bir felaket olma olasılığı az değil.
Ayrıca, bu noktaya varmadan da YZ ile birlikte düşünülmesi gereken daha birçok sorun var. Örneğin bu gücün kimin elinde olacağı ve ne için, nasıl kullanılacağı gibi meselelerin yanı sıra, neden olacağı yoğun işsizlik, teknoloji şirketlerinin artan gücü, dünyadaki eşitsizliğin teknolojiye bağlı olarak daha büyümesi gibi korkular söz konusu. Kötülerin elinde sahta bilgiler yaratmak ve dolandırıcılık için kullanılması, üretimi ve kullanımı için (sadece ChatGPT her gün 1 milyardan fazla sorgu işliyormuş) çok büyük enerjiye ihtiyaç duyması gibi meseleler de kaygı uyandırmakta.
Ne de olsa, insan eseri bir teknoloji var karşımızda ve yaratılışında insanın büyük zekâsı gibi büyük zaafları da rol oynamakta.
“Aptal İnsanlar-Zeki Makineler” adlı kitabımda tartıştığım gibi, teknoloji insanın elinde biçimlenip, insan eliyle uygulanmakta:[6] O nedenle, şu veya bu teknolojinin iyi veya kötülüğünden söz edilemez, ne gibi sonuçlara yol açacağını öngörebilmek için insanlık ahvaline bakmak gerekmekte. Günümüzdeki insanlık ahvalinin pek umut verici olmadığı ise ortada, her geçen gün daha bozulduğunu söylemek de abartı olmaz.
Özetle insanlık her istediğini yerine getirecek olan “Alaattin’in Lambasını” bulacak olsa bile, bu lambanın kimlerin elinde olacağı, nasıl ve niçin kullanılacağını insan dünyasının hali belirleyecektir. Bu kitapla, teknolojik gelişmelerden önce insanlığın, insani değerlerin gelişmesine çalışalım demek istedim ama ne yazık ki, bu konuların ne toplumda, ne siyasette, ne de akademide karşılığı var!
YZ’nin mucizelerini konuşmak varken, insanlıktan söz etmek, dünya ahvalini konuşmak “dinozor” işi........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
John Nosta
Daniel Orenstein
Rachel Marsden