Türkiye’de çocuk moto kuryeliği
Her yıl 12 Haziran, dünyada “Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü” olarak anılır. Bugün, çocuk emeğinin sömürüsüne karşı küresel bilinç ve mücadeleyi artırmayı hedefler. Türkiye’de ise çocuk işçiliği, yasalarda yasaklanmasına ya da düzenlenmesine rağmen; derinleşen ekonomik kriz, eğitimdeki eşitsizlikler ve denetimsizlik yüzünden tehlikeli ve görünmez bir kriz olarak varlığını sürdürüyor.
İSİG Meclisi verilerine göre[1], son 12,5 yılda en az 770 çocuk çalışırken hayatını kaybetti. Kurye Hakları Derneği verilerine[2] göre ise son 3,5 yılda en az 20 çocuk moto kurye, zorunlu eğitim çağında çalışırken hayatının kaybetti. “Çocuk işçi ölümleri”nin artışı, tehlikenin boyutunu gözler önüne seriyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) “en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliği” kapsamında değerlendirdiği bu alan, çocukları sadece ağır emek sömürüsüne değil, aynı zamanda ölüm riskiyle de karşı karşıya bırakıyor. Kurye Hakları Derneği’nin saha verileri, 16-17 yaşındaki çocukların kayıt dışı olarak çalıştırıldıklarında ne güvenlik ekipmanına ne de sosyal korumaya erişebildiklerini net biçimde ortaya koyuyor. Oysa Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 32. maddesi, çocukların ekonomik sömürüye karşı korunmasını açıkça garanti ediyor!
Ne var ki, yasalar kâğıt üzerinde kalıyor, çocuklar “aile işletmesi”, “okul dışı zaman” ve “harçlığını kazanma” gibi söylemlerle sömürülmeye devam ediyor. Eski motosikletlerle, deneyimsiz, ekipmansız ve bedenlerinin taşıyamayacağı yorgunlukla trafiğe çıkan çocuklar, sadece iş kazalarına değil; angarya işlere de (temizlik, zorunlu mesai gibi) zorlanıyor. Kurye Haber’in sayfalarına yansıyan haberler ve saha gözlemleri, çocukların yaşadığı iş kazalarında hukuki desteğe ulaşamadığını ve devletin “çocuğun yüksek yararı” ilkesini nasıl ihlal ettiğini gözler önüne seriyor. Moto kuryelik, çocuklar için “geçici çözüm” olarak sunulsa da, aslında eğitim hakkının elinden alınması ve sistematik bir hak ihlali döngüsüne dönüşüyor.
Çocuklar, hem eğitim masraflarından kurtulmak hem de aile bütçesine katkı sağlamak amacıyla giderek daha erken yaşta çalışma hayatına atılıyor. TÜİK’in 2023 yılı Hanehalkı İşgücü Araştırması’na göre, 15-17 yaş aralığındaki çocukların işgücüne katılım oranı ",1 olarak kaydedilirken; 2024’te bu oran $,9’a yükseldi. Biyolojik/atanmış cinsiyete göre bakıldığında erkek çocuklar arasında bu oran 5,6’ya, kız çocuklar arasında ise ,7’ye çıktı. Bu verilerin yalnızca resmi kayıtları yansıtması; 15 yaş altı çocuk işçileri, göçmen çocukları ve ev içi görünmeyen emek biçimlerini içermemesi, çocuk işçiliğinin gerçek boyutunun daha da ağır olduğunu gösteriyor.
Çocuk kuryelerin deneyimleri, yoksulluğun ve eğitimden kopuşun çocuklar üzerindeki etkilerini çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. FİSA’nın 2023 tarihli “Çocuk İşçilerin Örgütlenmesi Üzerine Yeniden Düşünmek”[3] başlıklı araştırma raporunda görüşülen genç kuryelerden biri şöyle diyor: “Ailem zengin olsaydı çalışmaz gezerdim. Bu yaşta kimse çalışmak istemez” (17 yaş, erkek). Bir diğeri ise içinde bulunduğu durumu daha dışsallaştırarak, “Ailesinin durumu kötüyse, destek oluyor diye bakıyorlar” diyor.
Araştırmada görüşülen dört çocuktan üçü 17, biri 18 yaşında. İkisi lise 1’i bırakmış, biri açık liseye devam ediyor, biri ise lise mezunu. Oysa 12 yıllık zorunlu eğitim yasayla güvence altına alınmış durumda.
Bu tabloyu doğrulayan bir diğer örnek, Ebru Apalak’ın 9. Köy’de[4] yayımlanan haberinde yer alıyor. İstanbul’da bir pizza zincirinde yaklaşık 10 aydır çalışan 17 yaşındaki Y.K., haftada 60 saat çalıştığını ve yaptığı işin yalnızca kurye teslimatlarından ibaret olmadığını belirtiyor. “Temizlik yapıyoruz, kutu katlıyoruz, pizza paketliyoruz,” diyen Y.K., iş yerinin ekipman zorunluluğuna rağmen kendilerine ekipman vermediğini de söylüyor. Trafik kazası sonrası sigortadan rapor parasını alamadığını, “İş yerinden sıkıştırdılar. ‘Niye rapor alıyorsun?’ dediler,” sözleriyle anlatıyor. Maddi nedenlerle meslek lisesine ara vermek zorunda kaldığını belirten Y.K., bu işi “zorunlu bir geçim yolu” olarak tarifliyor. Hem çalışma süresi hem de iş kazası gibi durumlarda çocuk işçilerin yaşadığı hak gaspı çok daha derin oluyor.
Çocuk işçilerin karşılaştığı en büyük sorunlardan biri de onları koruyacak kurumsal mekanizmaların eksikliği. İşyerlerinde hiyerarşide en kırılgan konumda kalan çocuk kuryeler, yetişkin yöneticilerin keyfi uygulamalarına karşı savunmasız bırakılıyor. Sigortasızlık, uzun çalışma saatleri, düşük ücretler ve yetersiz ekipmanlarla baş başa kalıyorlar. Bazı çocuk kuryelere tam zamanlı çalıştırıldıkları halde yalnızca part-time sigorta yapılırken, kimileri angarya işlere –yer silme, tuvalet temizliği, su taşıma gibi– zorlanıyor. Bu baskı ortamı, çocukların hem fiziksel hem de psikolojik gelişimini doğrudan tehdit ediyor. FİSA’nın araştırmasında bir kurye, “En kötüsü yer süpürmek... En küçük örneği ‘su getirsene’... Sadece işte değil, her alanda böyle bir sorun var,” diyerek bu durumu ifade ediyor. Bir diğeri ise “İşverenler çocukları yadırgıyor. Söz hakkı bile vermiyorlar. Daha küçümsüyorlar diyebilirim,” diyor. Bu baskı ortamının çocukların psikolojik ve fiziksel gelişimlerini nasıl olumsuz etkileyebileceği oldukça açıktır.
Çocukların yaşına, gelişim düzeyine ve haklarına uygun olmayan işlerde çalıştırılmasına “çocuk işçilik” denir. Mevzuatımıza göre, 14 yaşını bitirmiş, 15 yaşını doldurmamış ve ilköğretimini tamamlamış kişiler “çocuk işçi” olarak tanımlanır. 15 yaşını tamamlamış ancak 18 yaşını doldurmamış kişiler ise “genç işçi” olarak kabul edilir. Ancak, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluş, 18 yaş altındaki tüm bireylerin çalıştırılmasını çocuk işçiliği kapsamında........
© Bianet
