menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İsrail’in ‘iç’ mücadelesi gerçekten çıkmazda mı?

15 1
20.07.2025

Gazze’de devam eden soykırım savaşı tüm şiddeti ile devam ediyor. Fakat savaş Filistin ile sınırlı kalmadı. Tel Aviv yönetimi son yıllarda bu savaşın cephelerini Lübnan’a, Suriye’ye, Yemen’e ve İran’a doğru genişletti. Ortadoğu’da ABD destekli İsrail’in saldırıları ile statüko değişiyor. Fakat bu sürecin İsrail’in kendi ‘içerisinde’ son derece dikkat çekici yansımaları var. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya karşı muhalefet rehinelerin durumu ve ABD Başkanı Donald Trump’ın siyasi hattına odaklanırken söz konusu ‘savaş’ oldu mu toplumsal/siyasi mutabakat son derece genişliyor.

İsrail Parlamentosu’nda (Knesset) bulunan Hadaş Partisi, İsrail’in savaş politikalarına karşı ses çıkartan ender seslerden. İsrail Komünist Partisi’nin de içerisinde bulunduğu Hadaş seçimlere İsrail’deki Arap partileri ile beraber giriyor. İsrail’de ‘Arap ve Yahudi toplumunun ortak partisi’ olma iddiasındaki tek parti olan Hadaş ‘savaşa karşı aldığı tutum nedeniyle çoğu zaman ana akım siyaset sahnesinin dışına itiliyor. Vekilleri ise ‘ihraç tehdidi’ ile karşılaşıyor.

Bu sebeple Parti, İsrail için ‘istisnai’ bir örnek. Bu sebeple biz de İsrail siyasetinin güncel durumunu, savaş mutabakatının nasıl işlediğini ve toplumsal bölünmeleri Hadaş’ın Genel Başkan Yardımcısı Noa Levy ile konuştuk.

Güncel durum değerlendirmesi ile söze başlamak gerekirse, bugün Netanyahu yönetimindeki İsrail hükümetini nasıl tanımlıyorsunuz? Hakim politik atmosfer nasıl? Bölgenin mevcut durumu nasıl okuyorsunuz?

İsrail’in gelmiş geçmiş en aşırılıkçı hükümeti ile karşı karşıyayız. İktidardaki Likud Partisi'ni açıkça Kahanist1. aşırı milliyetçi, köktenci ve ırkçı partilerle bir araya getiriyor. Bu koalisyondaki ‘ılımlı’ olanlar ultra-Ortodoks gruplarken yanlarındaki milliyetçi-dinci kötenciler komşularımızı yok edilmesi gereken ‘Amalekler2’ olarak görüyorlar ve Tapınak Dağı'na Üçüncü Tapınak'ı3 inşa etmeyi hedefliyorlar.

İktidara geldiğinden beri bu Hükümet, topluma ve denge-denetlemeyi sağlamakla görevli tüm hükümet kurumlarına daimi bir saldırı halinde hareket etti. Göreve gelir gelmez, hukuk devleti ilkelerinden saparak yargıya, basın özgürlüğüne ve medeni haklara darbe vuran bir dizi anti-demokratik adım attı.

Gazze'deki imha savaşı, Netanyahu hükümetinin aralıksız saldırı zincirinin son halkasıdır; bu saldırılar yalnızca komşularımıza değil, aynı zamanda İsrail halkına da zarar veriyor.

Komşu ülkelerde savaşın etkisi değişken oldu: Kimisinde büyük dönüşümlere neden olurken, kimisinde daha hafif izler bıraktı. Diktatörlükle yönetilen ve ABD ile müttefiklerinin bölgedeki başlıca düşmanı olan Esad'ın Suriye'si çöktü. Suriye'deki yeni rejim, Trump'ın yanında durmaya hevesli. Lübnan'da, Güney Lübnan'ı kontrol eden İslamcı gerilla örgütü Hizbullah, İsrail tarafından yok edildi ve Amerikan yanlısı devlet toparlanmaya başladı. İsrail saldırısı, Orta Doğu'daki Amerikan çıkarlarını geliştirdi, müttefiklerini güçlendirdi ve hasımlarını devirdi.

On yıllardır İsrail ile Amerikan destekli barış anlaşmaları imzalayan Ürdün ve Mısır, savaşın ve onun döküntülerinin dışında kaldılar. Bu sadakatin bedeli ise şuydu: Mısır, Gazze savaşında taraf oldu ve İsrail'i desteklercesine hareket ederek Refah Sınır Kapısını kapattı; İsrail’in Gazze’de uyguladığı açlık politikasına dair uluslararası raporlara rağmen insani yardımları bloke etti. Tüm dünyadan aktivistler Filistin halkıyla dayanışma yürüyüşü yapmak üzere Mısır'a geldiklerinde, Kahire yönetimi yüzlercesini gözaltına aldı ve tutukladı. Ürdün ise İsrail'in kendi hava sahasını kullanarak diğer ülkelere saldırmasına izin verdi. Buna karşılığında, kendi toprakları üzerinde İsrail'i hedef alan ülkelerin hava saldırıları ve misillemelerle karşılaştı.

Bölgedeki Amerika karşıtı güç olan İran da İsrail ve ABD'nin yoğun saldırılarına maruz kaldı. Savaş başladığı gibi bitti, bir anlaşma üzerindeki müzakereler ile sona erdi. Birçok kişi Amerikan ekseninin, İran'ı Trump'ın istediği anlaşmaya zorlamak üzere İsrail'i bir baskı aracı olarak kullandığını düşünüyordu.

Savaşın tırmanmasından bu yana, "Netanyahu, aleyhindeki yargı süreci ya da popülerlik kaybı nedeniyle iktidarını korumak için bu savaşı yürütüyor" gibi yorumlar duyduk. Şimdi bu savaşı, kazandığı bir zafermiş gibi gösteriyor. Ülke içindeki popülaritesini savaşlarla mı sağlamayı başardı? Yoksa İsrail halkı içinde hâlâ ciddi meşruiyet sorunları yaşıyor mu?

Ne yazık ki İsrail halkı ciddi bir faşist dönüşüm geçirdi. Birçoğu açıkça "7 Ekim'deki vahşi terör saldırısından sonra artık Filistinlilerin acılarına empati duymuyoruz" diyor.

Ancak bu geniş mutabakat bile çatırdamaya başlıyor. Son haftalarda Netanyahu'nun muhalifleri protestolarını savaşın sona ermesi talebine doğru kaydırdılar. Destekçileri ve muhalifleri arasındaki derin kutuplaşma savaş sırasında azalmadı. Ülkenin hemen hemen yarısı Netanyahu'yu ‘siyasi çıkarları için herkesi yakıp ülkeyi sonsuz bir savaşa sürüklemeye hazır, yozlaşmış bir tiran’ olarak görüyor. Başbakan'ın eşi Sara Netanyahu, geniş çapta alıntılanan kayıtlı bir konuşmasında, "Bırakın ülke yansın" diyerek liderin ruhunun gerçekçi bir şekilde yansıtmıştı.

Savaş konusunda -özellikle İran'la ilgili olarak- gerçekten de geniş bir kamuoyu mutabakatına vardı. Güvenlik söylemi, İran'ı İsrail için nesnel bir tehdit olarak kolayca resmediyordu; ki bu da pek de abartılı değildi. Çünkü İran yönetimi ‘İsrail'i yok etmek istediklerini’ ve ‘İsrail'in tüm düşmanlarını finanse ettiklerini’ defalarca dile getirmişti. Bu nedenle birçok kişi, saldırının zamanlamasının İsrail çıkarlarından ziyade Amerikan çıkarlarından veya belki de Netanyahu'nun siyasi çıkarlar elde etme umudundan kaynaklandığını düşünse de, özünde İsrail'in çıkarları için doğru olduğuna hâlâ inanıyor.

Hadaş olarak, karşılaştığımız şeyin ‘İsraillilerin Amerikan müzakerelerinde pazarlık unsuru olarak füzelerle vurulduğu bir vekalet savaşı’ olduğunu açıkça belirttik. Ülkemizin hem Filistin halkına hem de tüm komşularımıza karşı işlediği savaş suçlarına ve dayatılan açlık koşullarına ciddi şekilde karşı koymak için her türlü olası ittifakı yapıyoruz.

Sizin de söylediğiniz gibi İran’a yönelik son saldırı, savaşın önemli bir safhasıydı. Tahran’ın bu saldırıya verdiği yanıtın İsrail’de net bir şekilde görüldüğünü de düşünecek olursak, kamuoyu bu süreç içerisinde nasıl bir tepki verdi?

Bu geniş bir soru, ama yine de odaklanmaya çalışacağım. Kamuoyu, her yeni askeri operasyon veya savaşta ‘destekleme’ olduğu gibi, İsrail için nesnel bir tehdit olarak algılanan İran’a yönelik bu saldırıyı da büyük ölçüde destekledi. Zamanlama, amaç ve gerçek çıkarlarla ilgili sorular ise ancak savaş tamtamlarının ilk anki coşkusu dinmeye başladığında su yüzüne çıkmaya başlıyor.

İran'a yönelik saldırının ikinci haftasında bu tür soruları duymaya başladık. Operasyonun ilan edilen ‘İran'ın nükleer programını ortadan kaldırma’ hedefinin gerçekçi olmadığı giderek daha da belirginleşti ve şüpheler arttı. Dahası, savaşın sonunun Netanyahu veya herhangi bir İsrailli yetkilinin değil, tamamen ABD başkanının inisiyatifinde olması, saldırı etrafında yapılan kutlamaların hevesini söndürdü. Savaş o tarihte bitmeseydi, İsrail içinde savaşa karşı doğrudan muhalefet görmeye başlayacaktık.

Dışarıdan bakıldığında, İsrail halkının büyük çoğunluğunun Netanyahu'nun savaşını desteklediği izlenimi var, siz de vurguladınız. Yine de İsrail toplumunu bir bütün olarak değerlendirmek çok da kolay olmasa gerek. Savaşa dair tutum söz konusu olduğunda İsrail toplumunun siyasi/sosyo-ekonomik arka planlarını nasıl kategorize edebiliriz?

İsrail toplumu uzun süredir bölünmüş durumda. 2019-2022 yılları arasındaki beş seçim dönemi bunu açıkça ortaya koydu. Sonuçların da gösterdiği üzere iki siyasi blok arasında defalarca çıkmaza girildi ve taraflar -Netanyahu da dahil olmak üzere- istikrarlı bir iktidar çoğunluğu sağlayamadı. Netanyahu nihayet 2022 seçimlerinde çoğunluk hükümeti kurmayı usul manipülasyonları sayesinde başardı.

Netanyahu, birkaç yıl önce, seçim barajını düşürerek küçük partilerin dışlanmasını ve oylarının diğer partiler arasında yeniden dağıtılmasını sağlamıştı. Son 2022 seçimlerinde, iki küçük parti -Meretz (Siyonist sol) ve Balad (Arap milliyetçisi parti)- her biri yaklaşık %4 oy aldı; bu oran da seçim barajın hemen altında kaldı. Böylece %8'lik oylarının silinip kalan partiler arasında dağıtıldı. Netanyahu'nun mevcut aşırı sağcı hükümeti -İsrail tarihinin en kötüsü- kurmasının tek nedeni de bu

Netanyahu ve hükümetine karşı çıkan İsrail halkının yarısı pasif olmaktan çok uzak. Bu hükümet........

© Bianet