Kuyu tipi hapishaneler: Tecritin ve izolasyonun derinleştiği yeni cezaevi rejimi
Emir Karakum, bugün 34 yaşında... Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde Tarih bitirdi. Pedagojik Formasyon eğitimi aldı.
Mezun olduktan yaklaşık bir yıl sonra 3 Aralık 2021’de bir Cuma günü İstanbul merkezli bir operasyonla Samsun’da gözaltına alındı. 6 Aralık'ta itirafçı beyanlarıyla tutuklanıp Samsun T Tipi Cezaevine götürüldü. Tutuklanma gerekçesi ‘örgüt üyesi’ olduğu iddiasıydı.
İlk andan itibaren hak ihlallerine maruz kaldı. 21 gün tekli hücreye kapatıldı. Buradan Bafra T Tipi Cezaevi'ne sevk edildi. Alt hücresinde yüzde 54 engelli adli tutsak Batuhan Satık'ın yaşadıklarını basına yazdı. Bu nedenle de üzerindeki baskı arttı.
İşkence gördüğünü belirtip 6 Haziran 2022’de süresiz açlık grevine başladı. Gardiyan şiddeti kameralar da yansımıştı. Talebi, kurum müdürleri ve gardiyanların yargılanmasıydı. İddianamesinin hazırlanmasını ve açık bir cezaevine sevk olmak istiyordu.
Tutukluluğunun 10. ayında, açlık grevinin de 113. gününde iddianamesi dahi hazırlanmışken tahliye edildi. Karakum’un davası bugün halen sonuçlanmış değil.
Ancak o şu an kuyu tipi cezaevlerinde açlık grevi yapan siyasi tutsaklar için mücadele ediyor:
Kuyu tipi hapishanelerin tanımıyla başlayalım. Nedir bu hapishane türü?
En kısa tanımıyla kuyu tipi hapishaneler güneşin, havalandırmanın, havanın, yağmurun, rüzgarın ve yaşamın olmadığı hapishanelerdir.
Adalet Bakanlığı’nın açıkladığı listeye göre 11 yüksek güvenlikli, 6 Y tipi hapishane 7 S tipi hapishane var. Bunlar F tipi ve T tipi hapishanelere göre tecritin, izolasyonun daha yoğun olduğu ve ağırlaştırıldığı yerler.
Yüksek güvenlikli ve Y tipi hapishanelerde tutsakların kaldığı hücreler 5 metrekare. Hücrenin elektronik kapısı var, bu kapı ABD’deki hapishanelerde bulunan kapılara benzetiliyor.
Mahpuslar, hücrenin kapısındaki ‘LKP’ adı verilen ‘bas-konuş’ butonları aracığıyla gardiyanlarla iletişim kurabiliyor.
Buralarda mahpus edilenler kuyu tipi hapishaneleri nasıl anlatıyor?
İstanbul’un dip dibe yapışık nizamla sıralanmış beş kat ve üzeri binalarının yer aldığı sokaklarını bilinirsiniz. Aslında böyle sokaklara, ülkemizin hemen her yerinde rastlamak mümkün. Hani o uzun ve yapışık nizamlı binaların olduğu sokaklara güneş düşmez ya, hani yazın doğru düzgün o kapalı sokaklarda azda olsa bir rüzgar esmez ya, hani hep karanlıktır, her zaman gölgedir, daima havasızdır…
Hani o sokaklar, dipsiz, karanlık bir kuyuyu andırır. İşte ‘kuyu tipi’ benzetmesi buradan geliyor.
Mimari açıdan nasıl değerlendirirsiniz bu hapishaneleri?
Üç katlı bir yapıdan oluşuyor. A, B, C,D bloklarında sadece tekli hücreler var. E blokta üçlü hücreler var.
Tek kişilik hücrelerle üç kişilik hücrelerin ortak yanı ikisinde de havalandırma olmaması. Havalandırmaya hücrenden uzak bir noktada. Mahpuslar günde sadece 1 saat çıkarılıyor. Burası yüksek duvarlı ve kamerayla izleniyor. Burada bir gölge ya da yağmur yağdığında sığınabileceğin hiçbir alan yok.
Hapishanelerin en üst katı yani çatının altındaki hücreler, yazları deyim yerindeyse kaynar bir kazan kadar sıcak oluyor.
Bir de hapishanelerde atölyeler var. Toplamda 75 atölye bulunuyor. Haftada 2 2 şeklinde toplamda 4 saat kalabiliyorsun. Atölyelerde sanayi tipi prizler bulunuyor. Buradan anlaşılan devlet, ilerleyen zamanlarda hapishaneleri fabrikalara çevirerek ‘adli tutsakları’ köleleştirerek ucuza çalıştıracak, ‘adli tutsaklar’ üzerinde kendi rantını oluşturacak.
Neden ‘adli tutsaklar’ dedim, çünkü siyasi tutsaklar hapishanelerde emir-komuta zincirine girmeyi, aşağılanmayı kabul etmiyorlar. Hapishanelerde tutsakların emek gücünden yararlanmak istenmesinin nedeni, tutsaklar üzerinde baskı oluşturmak ve otorite kurmak. Yani insanlık onurunu kırmak üzerine planlanan bir şey. Siyasi tutsaklar insanlık onuruna aykırı politikayı tarih boyunca canları pahasına kabul etmediler.
Unutmadan söyleyeyim, mahpuslar hücrenin içinde kameralarla izleniyor.
Hücrelerde de mi kamera var?
Evet, hapishane yönetimi hücredeki her yeri görebiliyor. Bir tutsağın günde kaç kez tuvalete gittiğini, banyo yaptığını görebiliyor. Kitap okurken, yemek yerken, uzanırken tutsağı izleyebiliyor.
Tutsaklar hücrenin içinde kamera olmasını ‘insanlık onuruna aykırı’ buluyor. Çünkü sürekli izlediğin bir yerde hiçbir insan rahat edemez. Hücre kamera olması tutsağı taciz etmektir.
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) hücrelerin kameralarla izlenmesi konusunda ‘özel hayatın gizliliğini ihlal ettiğine’ yönelik emsal kararları var. Ancak uygulanmıyor.
Bu hapishanelerde mahkum edilen mahpuslara hem ‘tehlikeli’ deniyor. Buradaki mahpuslar ‘tehlikeli’ mi? ‘Tehlikeli mahkûm’ statüsü nedir?
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerine İnfazı Hakkında Kanunun 9. Maddesine göre; eylem ve tutumları nedeniyle hapishane idaresi sakıncalı gördüğü her tutsağı tehlikeli mahkum statüsünde görebilir.
Yoruma açık bir madde olduğundan bu maddenin güvenirliği ve hukuki bir yanı bulunmuyor. ‘Neden hukuki bir yanı yok’ diye soracak olursanız kanun ve yönetmeliğe göre tutuklu ve hükümlüler ancak ‘tek başına hücrede kalma’ şeklinde disiplin cezası aldıklarında ‘tek kişilik hücreye’ konulabilir. Bunun için de doktor raporuna ihtiyaç vardır. Yönetmeliğe göre tek kişilik hücrede kalma süresi 20 günü geçemez.
Tutsaklar, kuyu tipi hapishanelere ‘tehlikeli mahkum statüsündesin’ denilerek sürgün ediliyor. Sürgün öncesi tutsağa ‘muayene prosedürü’ uygulanmasına dahi gerek duyulmuyor. ‘20 günden fazla hücrede kalamaz’ maddesi uçup gidiyor bir anda. Tutsaklar tek kişilik hücrelerde uzun yıllar boyunca ölüme mahkum ediliyor.
Yeni yasanın ve yönetmeliğin uygulanmadığını mı söylüyorsunuz?
Sadece uygulanmadığını söylemiyorum. Mesela Mehmet Güvel 80 yaşında. Yüzde 80 engelli ve Wernicke-Korsakoff hastası. Şubat 2024’te Marmara (Silivri) Hapishanesi’nden Buca Yüksek Güvenlikli Kuyu Tipi Hapishanesine sürgün edildi.
Mehmet Güvel’in Adli Tıp Kurumu’ndan “hapishanede kalamaz” raporu var. Adli Tıp Kurumu, AKP iktidarıyla daha da siyasallaşan bir kurum.........
© Bianet
