menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kanlı gözyaşları: 2 Ağustos ve Roman Soykırımı

16 17
03.08.2025

“…Cümle kuşlar yakarıyor,
çocuklarımız için,
hainler, engerekler öldürmesin diye.
Ah, talihim!
Benim talihsiz talihim!...”
(Papusza – Bronisława Wajs)

Roman şair Papusza’nın bu dizeleri, sessizlikten yankılanan bir çığlık gibi yükseliyor ve Nazi zulmü altındaki Romanların çaresiz haykırışını tüm canlılığıyla günümüze taşıyor.

Bugün 2 Ağustos, Roman Soykırımı Anma Günü. 1944 yılının 2 Ağustos gecesinde, Nazi Almanyası’nın Auschwitz-Birkenau ölüm kampında, aralarında kadınların, çocukların ve yaşlıların da bulunduğu yaklaşık 4.300 Roman, hiçbir ayrım gözetilmeksizin gaz odalarında katledildi.

Ancak bu kıyım sadece Auschwitz’le sınırlı kalmadı. Nazi rejimi döneminde Avrupa’nın dört bir yanında sürgünler, açlık, soğuk ve sistematik katliamlarla yüzbinlerce Roman yaşamını yitirdi. Bu büyük felaket, Roman halkının belleğinde silinmez bir iz bıraktı. Romanlar bu büyük katliamı, kendi dillerinde “Porajmos”, yani “yıkım, yok etme” olarak adlandırdı.

Nazilerin Hedefi: Romanlar ve Sintiler

“…Ve sen, benim küçük yıldızım!

Şafakta nasıl da büyüksün!

Kör et şu Almanları!

Aklını al şunların ki yaşasın

Yahudi ve Çingene çocukları!...” (Papusza - Bronislawa Wajs)

İkinci Dünya Savaşı yıllarında Nazi rejiminin “üstün ırk” ideolojisinin hedefi yalnızca Yahudiler değildi. Romanlar ve Sintiler de bu ırkçı politikanın doğrudan hedefi hâline geldi. 1935 yılında çıkarılan Nürnberg Yasaları ile ırksal temelli ayrımcılık resmîleşti.

Bu yasalarla Roman ve Sinti toplulukları da “ırksal olarak aşağı” kabul edildi. 1936’da ise “Çingene Belasıyla Mücadele Merkez Ofisi” kuruldu. Nazi Almanyası’nda Yahudilerle birlikte Romanlar ve Sintiler de toplama kamplarına gönderildi, sürgün edildi ve katledildi. Avrupa genelinde 500.000 ile 800.000 arasında Roman’ın bu süreçte hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Auschwitz-Birkenau’da kurulan Zigeunerlager (Çingene Kampı), bu soykırımın en karanlık sahnelerinden biri olmuştu. 1933–1945 yılları arasında Avrupa’da on binlerce Roman köle işçi olarak çalıştırıldı, korkunç tıbbi deneylere maruz bırakıldı veya gaz odalarında katledildi.

Nazi doktorlarının yürüttüğü deneylerde birçok çocuk yaşamını yitirdi. Katliam yıllarında yalnızca kamplarda ve gaz odalarında değil, ormanlarda, kamp yollarında, açlık ve soğuk yüzünden de sayısız Roman hayatını kaybetti.

“…Tanrım, ne de güzel yaşamak!

Almanlar izin vermeyecek…”(Papusza - Bronislawa Wajs)

1933-1945 yılları arasında binlerce Roman’ın katledildiği merkezlerin başında; Auschwitz-Birkenau, Chelmno, Belzec, Sobibor ve Treblinka gelir. Romanlar için tasarlanmış bu ölüm kamplarından biri de güney Bohemya’daki Lety köyündeydi.

Günümüzde Çekya sınırları içinde yer alan Lety Kampı bu tarihsel karanlığın en önemli tanıklarından biridir. 1940 yılında kurulan kamp 1942'den itibaren ise Romanların toplandığı bir yer haline geldi.

Lety Kampı’na 1942–1943 yılları arasında yaklaşık 1.300 Roman getirildi. Bunlardan en az 327'si kampta hayatını kaybetti; bunların 241'inin çocuk olduğu belirtiliyor. Ayrıca 500'den fazlası Auschwitz ölüm kampına gönderildi ve çoğu ya bu kamp içinde ya da yolculuk sırasında hayatını kaybetti.

Lety Kampı, yetersiz hijyen, aşırı kalabalık ve zorla çalıştırma gibi insanlık dışı koşullarıyla biliniyordu. Savaşın ardından unutuldu; yaşananlar uzun süre kamuoyunun dikkatinden uzak kaldı. 1973 yılında ise Çekoslovakya hükümeti kampın bulunduğu yere büyük kapasiteli endüstriyel bir domuz çiftliği inşa etti. Sonraki yıllarda çiftlik özelleştirildi ve faaliyetlerine uzun yıllar devam etti.

“Kimse bilmez, yalnız gök bilir,

ağıtlarımızı yalnız nehir duyar.” (Papusza - Bronislawa Wajs)

Lety Toplama Kampı, Porajmos’un en karanlık tanıklarından biri olarak, Romanların yaşadığı tarifsiz acıyı hâlâ sessizce fısıldıyor. Köyde ziyaretçileri karşılayan ilk şey, etrafı saran yoğun bir sessizlik. Eski barakaların yerini yabani otlar ve kırık taşlar almış; fakat toprağın kokusu hâlâ geçmişin izlerini taşıyor. Bir zamanlar çocuk seslerinin, korkuyla çarpan kalplerin yankılandığı bu alanda şimdi yalnızca rüzgâr uğulduyor. Kampa yakın bir konumda yer alan ve bazı tanıklıkların çocukların burada öldürüldüğünü ileri sürdüğü göl ise sessizliğiyle geçmişin........

© Bianet