menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tutuklu öğrenci Başer’den davaya çağrı: Gelin bir de benden dinleyin

12 11
17.09.2025

Barınma hakkı mücadelesiyle gündeme gelen ve sonrasında tutuklanan üniversite öğrencisi Burak Başer bianet’e gönderdiği mektupta yaşadıklarını ve yaklaşan duruşmasını anlattı.

İstanbul Üniversitesi – Cerrahpaşa Basım ve Yayım Teknolojileri bölümü öğrencisi Burak Başer, üç yılı aşkın Kandıra Cezaevi’nde tutuluyor.

Başer, yaşadıklarını “Demokratik haklarımızı kullandığımız için terörize edildik” sözleriyle özetliyor.

Başer, 19 yaşındayken tutuklandığını, bugün 22 yaşında olduğunu ve üç yıldır eğitiminden uzak bırakıldığını belirtiyor:
“Yurttan atıldım, süresiz direnişime gittim, tutuklandım. Tutuklanmama rağmen hakkımı kazandım. Serbest bırakıldım, üç ay geçmeden tekrar tutuklandım. Direnmeye ve kazanmaya devam ederek ayakta kalmaya çalışıyorum.”

Ablası Sıra Başer’in de Grup Yorum davalarında yargılandığını hatırlatan Burak Başer, “Öğrenci, sanatçı, işçi, memur ve gazeteciler – tüm kesimler baskılara uğruyor. Hepimize yara açılan bu. Demokratik haklarımızı kullandığımız için yaşıyoruz bunları. Bu nedenle bir arada durmak zorundayız” diyor.

Başer, 2021’de İstanbul’a geldiğinde Esenyurt KYK Erkek Öğrenci Yurdu’na yerleşti. Yurt yemeklerindeki sorunlara karşı diğer öğrencilerle birlikte tepki gösterdiklerini şöyle anlatıyor:
“Günlerce yemek yemeyerek şikâyet ettik. Yurt görevlileri bizi Gençlik Spor Bakanlığı’na şikâyet edip attırmakla tehdit etti. Fotoğrafımızı çektiler. Sonunda yemeklerde biraz iyileştirme yapıldı ama biz haksızlıklara karşı çıkmaya devam ettik. Bunun üzerine orantısız disiplin cezaları verildi. Bir yıl uyarı cezası aldım, sonra tamamen yurttan atıldım.”

Yurttan atılmasının ardından Başer, yurt önünde çadır kurarak 6 hafta süren bir direniş başlattı. 5. haftada imza kampanyası başlattığını ve bir haftada 300’den fazla imza topladığını söyledi.
“Basına açıklamalar yaptım, videolar çektim. Direniş yaptım. Yurda geri geldiğimde üçüncü günümde, bu videolar gerekçe gösterilerek ikinci kez tutuklandım” dedi.

Gençlik Spor Bakanlığı’nın yurda müfettiş gönderdiğini ancak hiçbir değişiklik olmadığını belirten Başer, “Demokratik haklarımızı kullandığımız için terörize edilerek tutuklandım” diye ekledi.

Başer, serbest bırakıldıktan kısa süre sonra yeniden gözaltına alındığını ve bu kez gizli tanık ifadesiyle tutuklandığını söyledi:
“Kim olduğu belirsiz bir tanık soyut ve çelişkili beyanlarda bulundu. Bu tutukluluğum 1,5 yıla yaklaştı. Bugüne kadar her duruşma haksız ve hukuksuz şekilde ertelendi. En son 10 Temmuz’daki duruşmada savcı mütalaa açıkladı ve ceza istedi.”

Başer hakkında açılan davada öne sürülen suçlamalar ise dikkat çekici:

Başer, mektubun sonunda şu çağrıyı yapıyor:

“Demokratik haklarımızın kriminalize edilmesine karşı bu adaletsizlikleri duyurun. Çünkü adaletsizlikler duyuruldukça son bulur.”

Başer’in karar duruşması 9 Ekim günü saat 11.55’te Çağlayan Adliyesi 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. “Meşhur yerde, bulması kolay” diyen Burak Başer, kamuoyunu bu duruşmaya çağırıyor:
“Gelin, bir de benden dinleyin.”

(EMK)

On beş güne uzanan zorunlu aradan sonra, bu hafta kaldığımız yerden, ülkenin sıcak gündemlerinden birisi haline gelen “barış” üzerine yazmaya devam ediyorum.

Günümüzde patriyarkal kapitalizm

Varlığının tanımlandığı günlerden bugüne kadar “insana karşılığı” ve “akıl dışılığı” tarihsel olarak da kanıtlanmış olan patriyarkal kapitalizm, son yıllarda bizzat insan eliyle “yıkıcılığının” en şiddetli, en yoğun ve en yaygın olduğu dönemlerinden birini daha bizlere yaşatıyor. Belki de bugünlerde yaşananlar öncekilerden daha da yıkıcı.

Son yıllarda, patriyarkal kapitalizmin neoliberal ekonomik politikalarının uygulanabilmesinin temel dayanaklarından birisi olan “ucuz/en ucuz” değişmez sermaye hedefi nedeniyle doğanın tahribatı ve talanına dayalı felaketleri ardı ardına yaşıyoruz. Kimi, COVID-19 pandemisi gibi bu dönemin özgünlüğünde ortaya çıktı. Kimi de yangınlar, seller, hava kirliliği gibi yaygınlığı, şiddeti ve yıkıcılığı daha arttı. Sonuçta, “yaşamın krizi” ile birlikte felaketler dönemini yaşar olduk. Patriyarkal kapitalizm günümüzde yıllardan sonra yerleşimci sömürgecilik uygulamalarına geri döndü. Ve beraberinde soykırımları da getirdi. Bütün bunları nerdeyse her yerde ve her an var olan savaşlarla da yaşatıyor; insanlığa, hayvanlara, doğaya… Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreği tamamlanmak üzereyken, savaş ve savaşın yıkıcılığı, savaş eliyle yıkıcılık da zamanımızın gerçeği olduğu. İnsan kalabilmek, insanca ve tüm canlılar birlikte kendimiz olarak eşit, özgür ve mutlu yaşayabilmek için patriyarkal kapitalizmin sönümlendirilebilmesi gerekiyor. Bu da kendiliğinden olmayacak elbette. Patriyarkal kapitalizmle mücadelenin bilinen, deneyimlenmiş pek çok yolu, yöntemi var. Başarılı olanları, eksik kalanları, yetmeyenleri, başarısız olanlarıyla birlikte kapsamlı bir külliyat. Patriyarkal kapitalizmin ortadan kaldırılması için, sosyalizm için dönüşümün yet(e)mediğinde bir “savaşı”n gerekip gerekmediği başka bir tartışmanın konusu. Buna bizden önce de söylendiği gibi “son savaş” diyelim ve burada duralım.

Dünya genelinde bir yanda zamanımızın savaş gerçeği yaşanırken, Türkiye’de uzun yıllardır devam eden “düşük yoğunluklu savaşın” tarafları “savaşı durdurma-savaşmama” kararlarını açıkladılar. Daha önce böylesi bir durumla karşılaşmamıştık. Tümü tek taraflı olarak ilan edilmişti. Çatışma çözümleri hemen her ülkede farklı........

© Bianet