Kadıköy’den Rojîn için adalet çağrısı: Çekçeklere döviz asıldı
Van’da 2024 yılında kaybolduktan sonra 15 Ekim’de Van Gölü kıyısında cansız bedeni bulunan üniversite Rojin Kabaiş için Kadıköy’de Süreyyapaşa Sineması önünde basına açıklama yaptı.
İşçiler, çöp topladıkları çekçeklere Rojin ve yoksullar için adalet yazılı dövizleri asacaklarını duyurdu.
Eyleme Rojîn’in amcası Ömer Kabaiş de katıldı ve şöyle dedi:
“Rojîn artık herkesin, sizin de çocuğunuz. Size teşekkür ederiz. Bir an önce katiller yargı önüne çıkarılsın istediğimiz budur.”
Dernek adına okunan açıklamada, hayatlarını çöplerden kazananların sokakta, günün her saati toplumun tanıkları oldukları vurgulandı.
Açıklamada yoksulların maruz kaldığı adaletsizliği en yakından görenlerin kendileri olduğunu, sokak tacizleri ve kadına yönelik şiddetin en yoğun hallerini de yine sokaklarda yaşayanların bildiğini belirtti. Ancak amaçlarının Rojîn için “dilenmek” değil, hak ve adalet için “direnmek” olduğuna dikkat çekildi.
Açıklamadan öne çıkan bölümler şöyleydi:
Açıklamada, Rojîn’in gecekonduda yaşayan, dünyanın lüks yaşamına ait olmayan bir genç olduğunu vurgulandı yine de topluluk için Rojîn’in “can, kardeş, yoldaş” olduğu söylendi.
Basın açıklaması, şöyle sona erdi:
“Buradan sesleniyoruz: Herkes duysun, artık zenginler için dökecek tek damla kanımız kalmadı. Rojîn hepimizin kardeşidir, ablasıdır, kızıdır. Nizamettin Kabaiş hepimizin babasıdır. Bu dava tüm yoksulların namusudur. Katiller bulunup yargılanana ve en ağır cezayı alana kadar durmayacağız.”
(EMK)
Oyuncu Sinem Ünsal’ın yer aldığı bir reklam var. Ünlü bir kıyafet markasının. Orada “Kadın ne ister?” diye soruyor. Bir erkek ses yanıt veriyor: “Bazen kafam karışıyor, sarıp sarılmak mı, bir başına olmak mı?” diyor. Ardından yine o erkek sesi yanıt veriyor: “Görülmek istiyorsun, anlaşılmak istiyorsun… Gerçekten ne istiyorsun?”
Oyuncu yani Sinem Ünsal da “Ben sadece kendim olmak isterim” diye yanıtlıyor.
Konuşmalar bildiğiniz kişisel gelişim kitabından çıkmış gibi. E haliyle “Reklam bu” dediğinizi duyar gibiyim. Fakat mesele o değil. Reklamlar elbette feminist bir dille ya da politik bir bakış açısıyla yazılmak zorunda değil. Kadınların yer aldığı reklamlardan da söz etmiyorum, gerçekten kadınların ne istediğine odaklanandan söz ediyorum.
Mesela Sinem Ünsal orada “Sokakta özgürce yürümek isterim”, “Erkekler etek giydim diye beni taciz etmesin isterim”, “Sokağa çıktığımda tayt giydim diye öldürülmeyeyim”, ya da “Doğum gününe gittim diye babam beni öldürmesin”… Belki de verilere en çok yansıyanı “Ayrılmak istediğimde öldürülmeyeyim” dese ne olurdu?
Yine duyar gibiyim: “O sadece bir reklam.” Evet, belki orada olmaz, bilmiyorum. Reklamlar da diziler de feminist bir bakış açısı ile yazılabilir. Feminist derken illa politik cümlelerden “patriayarka, ataerki, 500 yıllık erkek egemen sistem”li cümlelerden söz etmiyorum fakat gerçekten 8 Mart’a giden 25 Kasım’da slogan atan kadınları neden göremiyoruz dizilerde de.
Güçlü kadın imgesi bile döne dolaşa anneliğe bağlanıyor. Anne olmayı tercih etmeyen kadınlar “zayıf” çünkü. Dizi meselesi söz olsun başka bir yazının konusu. Gelelim reklam değil gerçek kadınlara….
Reklamı geçiniz, size reklam olmayan gerçek kadınlardan söz edeyim. Kadınlar ne ister birlikte bakalım?
Mesela Sinem.
Sinem Şahinkaya, eski gazeteci, şimdilerde emlakçılık yapıyor. O ne istiyor biliyor musunuz? Yaklaşık on beş gün sonra doğum yapacak ve eşi Mecit Şahinkaya’nın yanında olmasını istiyor. Üstelik erken doğum riski var, hem de oldukça riskli bir doğum. Ama eşi Mecit Şahinkaya, 30 Eylül’de Gazi Mahallesi’ne düzenlenen bir polis baskınında gözaltına alındı ve tutuklandı.
Dosyasına baktığınızda gerçekten trajikomik şeyler görüyorsunuz. Ablasına gönderdiği küçük paraları “örgüte yardım” diye yazmışlar. “Afişleri oraya değil, görünür yere asalım” dediği bir telefon konuşmasının bir bölümünü kesip almışlar, “örgüt afişi” demişler. Böyle saçmalıklarla dolu bir dosya.
Detaylara bu haberden bakabilirsiniz.
Mecit tutuklu. Sinem ise doğumuna sayılı gün kala, yalnız. “Ben babamı Gazi Katliamı'nda kaybettim, babasız büyüdüm. Kızım da babasız büyümesin” diyor. Sinem’in istediği şey çok basit, hukuken çözümü de var. İstediği, kızının babasız büyümemesi.
Sinem eski gazeteci. Şimdi sesini duyurmak için tüm gazetecilerden destek bekliyor. Biz gazeteciler bazen “ilk biz geçtik haberi, önce biz duyurduk” hırsına kapılıyoruz. Oysa gazetecilik refleksi, özellikle söz konusu kadın dayanışmasıysa, bir adım geri çekilip el ele vermeyi de gerektirmez mi?
Sadece Sinem değil… Başka kadınlar da var.
“Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi” mesela.
Geçen hafta yani 15 Ekim’de Kürt sorununun çözümü için Meclis’te kurulan komisyona bir sunum yaptılar. Bugün o sunumun detaylarını konuşmak üzere çevrim içi bir toplantıda bir araya geldik. Muazzam bir sunum, televizyonlarda gösterilmeli. Henüz bazılarına kayyım atanmamışken üstelik.
Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi’nin paylaştığı veriler, aslında bu ülkede kadınların ne istediğini değil, neye mecbur bırakıldığını gösteriyor.
2025 yılı........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Ellen Ginsberg Simon
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gina Simmons Schneider Ph.d