menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İnan Güney Silivri'den konuştu: Haklıyız, geri adım atmıyorum

13 4
31.10.2025

İstanbul’un kalbi Beyoğlu, bir süredir sessiz fakat derin bir bekleyiş içinde.
Seçilmiş belediye başkanı İnan Güney, 19 Ağustos’ta tutuklandı. Ardından toplanan Beyoğlu Belediye Meclisi, CHP’li Sefer Karaahmetoğlu’nu başkanvekili olarak seçti.

Tutuklu Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney, yaşadığı süreci, Beyoğlu’na olan bağlılığını ve yeniden hizmet etme kararlılığını bianet’e anlattı.

“Beyoğlu’na kavuşmayı dört gözle bekliyorum” diyen Güney, “Bizim bir itibar sorunumuz olamaz; Beyoğlu insanı yapılan haksızlığın farkında” sözleriyle hem kendi duruşunu hem de halkla arasındaki bağı vurguluyor.

İnan Güney hem bir başkan olarak hem de bir baba olarak da zor bir süreci yaşıyor. Tutuklanmasından bu yana ailesiyle haftada bir kapalı görüş yapabildiğini anlatıyor:

“Kızlarım çocukluklarını unuttular; erken olgunlaştılar. Sekiz yaşındaki kızım, mitingde ‘Ya hep beraber ya hiçbirimiz!’ diye slogan attı. Onun o sözlerini izlerken hem gururlandım hem de içim yandı.”

Güney, büyük kızı Ela’nın yurtdışında kazandığı hukuk fakültesine gidemediğini, eğitimini ertelemek zorunda kaldığını da ekliyor:

“Bir yılı kim nasıl telafi edecek bilmiyorum. Ama biliyorum ki onlar da benim gibi dimdik duruyor.”

Çocukluğundan itibaren sokak sokak büyüdüğü Beyoğlu’nu “evim, geniş ailem” diye tanımlayan Güney, görevde olduğu kısa sürede yürüttüğü belediyeciliği “insana hizmeti merkeze koyan bir anlayış” olarak tarif ediyor.

Görev süresinde hayata geçirdiği projeler arasında Su Sebilleri, Beslenme Saati, Öğrenci Emekli Evleri gibi sosyal uygulamalar öne çıkıyor.

Tüm yaşananlara rağmen umudunu koruduğunu söyleyen Güney, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Zorluklar karşısında eğilmedik, geri adım atmadık. Daha büyük bir şevkle kaldığım yerden devam edeceğim. Beyoğlu bizim evimiz, sokak sokak alın terimiz, yürek yüreğe umudumuzdur.”

Beyoğlu’nun seçilmiş ve tutuklanmış Belediye Başkanı İnan Güny anlatıyor.

Dava süreci tamamlandığında, hem kendi itibarınızı hem de Beyoğlu halkına hizmet anlayışınızı yeniden inşa etmek için hangi adımları atmayı planlıyorsunuz?

Ben, Beyoğlu’na, Beyoğlu insanına, çocukluğumdan, gençlik yıllarıma, siyasi mücadeleme kadar geniş bir çerçevede kopmaz bağlarla bağlıyım. İşimi, gözümden sakındığım ailemi, Beyoğlu’nda kurdum, sarsılması imkânsız komşuluk ve dostluk ilişkilerimi Beyoğlu’nda ördüm.

Beyoğlu sokakları beni iyi tanır, ben de hem Beyoğlu’nu hem de Beyoğlulu komşularımı çok iyi bilirim. Bu anlamda, bizim bir itibar sorunumuz olamaz. Beyoğlu insanı ilk günden beri, yapılan haksızlığın çok iyi farkında.

Görevde olduğum kısa sürede, Beyoğlu’na yaptığımız hizmetleri tüm komşularım çok iyi biliyor. Yokluğumda da arkadaşlarım tüm gayretleriyle hizmetleri aksatmadan devam ettiriyorlar.

Zorluklar karşısında eğilmemek, geri adım atmamak benim içinde büyüdüğüm geleneğin en önemli özelliklerindendir. Beyoğlu’na kavuşmayı dört gözle bekliyorum ve daha da perçinlenmiş bir şevkle kaldığım yerden çalışmaya devam edeceğim. Beyoğlu’ndaki komşularım da olan biteni yakından takip ediyor, her fırsatta dayanışma mesajlarıyla hem bana hem de çalışma arkadaşlarıma güç veriyorlar.

Beyoğlu sizin için ne ifade ediyor? Bu ilçeyle kurduğunuz bağın en güçlü yönü sizce nedir?

Beyoğlu benim için yaşamın adıdır, aslıdır. Beyoğlu benim evim, geniş ailem. Bunu bir mecaz ya da romantik bir söylem olarak dile getirmiyorum; çünkü hayatımın tamamı burada geçti.

Beyoğlu’nda yaşamak, gelip geçenlerin hiç sahip olmadığı bir farkındalık demektir. Ben her mahallesini ayrı bilirim Beyoğlu’nun. Sokaklarında büyüdüm, burada iş kurdum, burada dostluklar kurdum.

Anılarım da hayallerim de Beyoğlu üzerine kurulu. Yarım asra yakın ömrümde, tüm değişimini gördüm. Beyoğlu benim için hayat mücadelesidir, onurlu insanları emeğidir, her şeye rağmen umudunu yitirmemektir, yokluğu bilerek dayanışmaktır.

Görev süreniz boyunca Beyoğlu’nda en çok gurur duyduğunuz proje veya toplumsal etki neydi?

Yaklaşık 1,5 yıllık görev süremiz boyunca bir an bile boş durmadık. Her kesimden komşumuza dokunan, daha önce düşünülmemiş ya da ihmal edilmiş birçok alanda projeler ürettik. Bu mektuba sığmayacak kadar çok çalışma var, ancak en çok çocuklara dokunan projelerimizle gurur duyuyorum.

Su Sebilleri Projesi bunlardan biri. Ekonomik durumu iyi olmayan çocuklarımızın okulda musluklardan su içmek zorunda kaldığını gördük. Bu tablo hepimizi derinden etkiledi. Okul koridorlarına arıtma sistemi içeren, düzenli olarak ölçümleri yapılan su sebilleri kurduk. Bu proje kısa sürede Türkiye’ye örnek oldu. Bizden sonra birçok belediye –hatta farklı siyasi görüşlerden belediyeler bile– bu basit ama hayati önemdeki projeyi uygulamaya başladı. Önemli olan kimin yaptığı değil, doğru işlerin çoğalmasıdır.

Beslenme Saati Projesi, tutuklu Beylikdüzü Belediye Başkanımız Mehmet Murat Çalık’ın öncülüğünde hayata geçirilen bir uygulamaydı. Seçim sürecinde fark etiğim bu projeyi Beyoğlu’na da taşımaya o zaman karar vermiştim. Çünkü ilçemizde birçok çocuğumuzun beslenme çantası yoktu.

Beslenme saatlerinde bahçede oturan, derse aç giren çocuklarımız vardı. Biz de kendi aşevimizde, kendi aşçılarımızın hazırladığı yiyecekleri çocuklarımıza ulaştırmaya başladık. Ancak temel ilkemiz “alan elin veren eli görmemesi”. Çocuklarımıza sanki kırtasiyeden alınmış gibi özenle hazırlanmış beslenme çantaları hediye ettik. Beslenme paketlerini de üzerinde hiçbir logo veya isim olmadan ailelerine düzenli olarak teslim ediyoruz.

Bir diğer proje, Öğrenci YE projesi. Tutuklu Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat’ın öncülük ettiği bu uygulamayı Beyoğlu’na uyarladık. Beyoğlu’nda ikamet eden ya da okuyan üniversite öğrencileri, Beyoğlu App üzerinden anlaşmalı restoranlarda ücretsiz bir öğün yemek yiyebiliyor. Bu proje belediye bütçesine hiçbir yük getirmiyor; tamamen esnaf dayanışmasıyla yürütülüyor.

Son olarak, Emekli Evleri projemizden de bahsetmek isterim. Kasımpaşa ve Kalaycıbahçe’de açtığımız Emekli Evleri, kısa sürede komşularımızın uğrak noktası haline geldi. Emeklilerimiz burada 1 liraya çay içiyor, birbirine çay ısmarlıyor, tavla turnuvaları, sinema günleri, sağlık taramaları ve psikolojik destek etkinlikleriyle sosyalleşiyor. Bu mekânlar, yalnızlaşan, ekonomik olarak kırılgan hale gelen yaş almış komşularımız için yeni bir buluşma noktası oldu. Yani, belediyeciliğin merkezine ‘insana hizmeti’ koyduk.

Beyoğlu halkı sizin tutuklanma sürecinize oldukça duyarlı yaklaştı. Sizce bu dayanışma, ilçenin demokrasi ve vicdan kültürü açısından nasıl bir anlam taşıyor?

Gözaltı sürecinde dışarıda yaşananları birebir takip etme şansım olmadı, ancak daha sonra belediye önündeki dayanışma mitingini izlediğimde gözlerim doldu. Her mahalleden, her kesimden insanlar oradaydı. Hayatına bir şekilde dokunduğumuz komşularımızın gösterdiği vefa, hücrede bile içimi ısıttı.

Belediye çalışanlarımızın, “iyi ki bu görevi yapmışız” dedirtecek açıklamalarını duyunca büyük bir gurur hissettim. Her gün onlarca mektup alıyorum. Çocuklar resimler çizip gönderiyorlar; kimi kalp yapıyor, kimi Beyoğlu’nun sokaklarını çiziyor. Bu mektuplar bana yalnız olmadığımı, dayanışmanın en güçlü halinin vicdanlarda yaşadığını hatırlatıyor. Bir çocuk, “Gelince kumbaramdaki parayla sana sürpriz yumurta alacağım” diye yazmıştı. Eşimi aradım, gidip ziyaret etmesini rica ettim, ‘gelecek, muhakkak gelecek’ demesini istedim. Bu süreç, Beyoğlu’nun sadece kültürün ve sanatın değil, demokrasinin ve vicdanın da merkezi olduğunu bir kez daha gösterdi.

Cezaevine giriş sürecinizde neler yaşadınız? İlk günleriniz sizin için nasıl geçti, bu sürece nasıl uyum sağladınız?

Sabah 06.00’da şafak operasyonuyla gözaltına alındığımda aslında tutuklanacağımı biliyordum. Hukuki olarak ifadeleri okuyan herkes, hukukçu olmaya gerek olmadan, iftiraların mesnetsiz, hukuksuz olduğunu görecek ve anlayacaktır.

Kendimden çok, 51 yaşında ev hanımı olan ablama üzüldüm. Bırakılınca komşusu “Sabriye, okudum haberleri, sen çamaşır asmaktan ne zaman bu örgüte girdin” diye takılmış. Aslında olayı komşusu özetlemiş.

Aynı şekilde asistanım Seyhan, şoförüm Deniz, korumam Eren ne yapmış olabilirlerdi? Hiçbir gerekçe yoktu. Hesap benimleyse onlar bırakılmalıydı ama olmadı. Bunlar dışında duygum da çok netti; haklıydım, haklıydık ve kazanacaktık.

Çağlayan’dan çıktık, sabah 04.30’da Silivri’ye girmiştik, otobüsle arkadaşlarımızla. 1. Blok isimler okunuyor, 2. Blok, 3. Blok derken en son 9. Blokta ben indim ve hayatımda yepyeni bir kapı açıldı, hep ziyaretçi olarak geldiğim Silivri’ye bu kez siyasi tutsak olarak gelmiştim.

Eşim çantamı hazırlamıştı, tek tek her şey çıkarılıp sayı ile tespit edilip tutanak altına alınıyordu. Çünkü her şey belli bir sayı ile kısıtlıydı. Dört pantolondan fazla alınmıyordu mesela.

Depodan yastığım, yatağım ve nevresimler verildi. Onlar kucağımda hücrenin yolunu tuttum. Beş günün verdiği uykusuzluk ve yorgunluk ile 05.30 gibi uyudum.

Sabah 08.00’da demir kapı şangırdadı ve sayım diye bağırdı gardiyan. Gözlerimi açtım neredeyim diye, bir an tereddüt ettim ama hemen toparladım; Silivri’deydim. B3 26 No’lu hücrede.

Girişte üzerimde olan 4.500TL sayılarak, paraların seri........

© Bianet