Aslı Alpar: Nefret söylemi ifade özgürlüğü değildir
Mizah dergisi LeMan’ın 26 Haziran’da yayınlanan son sayısında Musa ve Muhammed göndermeleri üzerinden İran-İsrail savaşını eleştiren bir karikatür yayımlamasından 4 gün sonra (30 Haziran’da) şeriat isteyen dinci militanlar Taksim’deki dergi binasına taş ve soparlarla saldırdı.
Bazıları, saldrııyı ifade özgürlüğü kapsamında değrelendirirken, bir çok kişi saldırıların şiddet içerdiğini söyledi.
Peki, gerçekte olan ne? Taşlı, sopalı saldırılar nefret söylemi kapsamında değerlendirilebilir mi?
Çizer Aslı Alpar bianet için yanıtladı.
Son günlerde LeMan dergisinin yayımladığı karikatür sonrası yaşananlar, Türkiye’de ifade özgürlüğünün geldiği noktayı nasıl özetliyor sizce?
Basın özgürlüğü ve inanç özgürlüğü, demokratik bir toplumun temel dayanakları.
Mizah dergisi LeMan’da yayımlanan bir karikatür nedeniyle başlatılan soruşturma, bu iki ilkenin nasıl bir arada var olabileceği sorusunu tekrar gündeme getiriyor.
Bir yandan, inançlara yönelik saygı toplumsal barış açısından önemli; diğer yandan ifade özgürlüğü de, özellikle mizah ve eleştiri alanında, demokratik sınırlar içinde korunmalı.
İfade edilen rahatsızlıkların, barışçıl ve hukuk içinde kalarak dile getirilmesi meşru. Ancak protestoların tehditkâr hale gelmesi, kamusal alanda güvenliği tehdit etmesi ya da başkalarının özgürlüklerini kısıtlaması kabul edilemez. Nefret söylemi hiçbir zaman ifade özgürlüğüne dahil değildir!
LeMan örneği Türkiye’de ifade özgürlüğünün giderek daraldığının yeni bir göstergesi. Mizah, doğası gereği rahatsız edicidir; sorgular, ters köşe yapar. Ama bugün Türkiye’de, eleştirel bir karikatür yayımlamak, neredeyse kriminal bir eylem gibi muamele görüyor. Bu da toplumsal hafızaya “sus, çizme, dokunma” mesajı veriyor. Oysa mizah, iktidarı da toplumu da aynaya bakmaya zorlar. Karikatürlerin bu kadar hedef hâline gelmesi, aslında iktidarın mizaha tahammülsüzlüğünü gösteriyor.
Sizce halkın bir kesimi için “kutsal sayılan figürlerin” mizaha konu edildiği iddiası ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilir mi?
Örnek üzerinden gidelim… LeMan’ın yaptığı açıklamayı okuduğunuzda ve çizimi gördüğünüzde atılı suçla ilgisi olmadığını anlıyorsunuz. Buradaki tartışma en başından beri “kutsalların mizaha konu olması” değil bu sebeple. Açık bir çarpıtma, var.
Bir başka örnek, Misvak isimli sözüm ona karikatür dergisinden gelsin. Bu dergi yıllardır çeşitli inançları aşağılayan sayısız çizim yayımladı. Kadınlara, LGBTİ ’lara, Alevi kültürüne ya da diğer inançlara dair bunların bir kısmı… Özetle burada mesele kutsalın konu edinmesi değil.
Bir de afaki bir örnek verelim: Diyelim ki bir yayın İslamofobik bir çalışma yayımladı. Bu da ifade özgürlüğünün bir parçası sayılmamalı. Çözüm kültürel diyalog ve hukuki yollar olabilir. Linç hiçbir durumda bir yol sayılamaz.
Özetle Türkiye’de ise ne yazık ki “kutsallık” adı altında çoğu zaman iktidar alanları korunmak isteniyor. Kutsala dokunulduğunda verilen tepkiler, toplumsal bir diyalog yaratmaktan çok, susturma refleksini tetikliyor.
Jyllands-Posten (Danimarka), Charlie Hebdo (Fransa) gibi örnekler gösteriyor ki benzer tepkiler küresel ölçekte de yaşanıyor. Türkiye’de bu tarz olaylara verilen tepkiyi bu örneklerle karşılaştırdığınızda ne görüyorsunuz?
Avrupa’da yaşanan krizlerde devlet, genellikle tüm tarafların ifade özgürlüğünü savunma yönünde pozisyon alırken, Türkiye’de aynı durumlarda devletten gelen ilk refleks çoğu zaman soruşturma, yasaklama, hedef gösterme oldu.
Danimarka'da yayın yapan Jyllands-Posten isimli gazetenin 30 Eylül 2005 tarihinde Muhammed'i tasvir eden 12 farklı karikatür yayınlaması sonra da büyük tepki uyandı ve dünya çapında protesto ve gösterilere neden oldu. Gazete bu girişimin sebebinin “İslam eleştirileri ve otosansür tartışmalarına katkı sağlamak” olduğunu açıkladı. Olaylar tarihe Danimarka Karikatür Krizi (Danca: Muhammedkrisen) olarak geçti.
Charlie Hebdo dergisine,........
© Bianet
