menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

YouTube üzerinden izleyebileceğiniz birbirinden değerli 6 belgesel

61 8
latest

Bu hafta biamag’da, YouTube üzerinden yasal olarak erişebileceğiniz 6 çarpıcı belgeseli bir araya getirdik.

Toplumsal hafızadan görünmez engellere, yaşam mücadelesinden kimlik arayışına uzanan bu yapımların her biri, gündelik hayatın içinden evrensel hikâyeler anlatıyor. Belgesellerin yönetmenleriyle de kısa sohbetler yaptık ve kamera arkasındaki düşüncelerini de sizlere aktardık.

Pippa’ya Mektubum (Bingöl Elmas, 60 Dk.)

Pippa'ya Mektubum - My Letter to Pippa

Pippa Bacca’nın dünya barışı için Milano’dan başlayıp Tel-Aviv’de bitmesini planladığı yolculuğu Gebze’de öldürülmesi sonucu yarım kalmıştır. Film, yönetmen Bingöl Elmas’ın siyah gelinlikle ve otostopla "Barış Gelini"nin yarım kalan yolculuğunu devam ettirmesini anlatıyor.

“Pippa’ya Mektubum”, korkunun kadını kamusal alandan silmeye çalışan en temel enstrüman haline geldiği bir döneme kişisel bir yanıt. Yönetmenin çıkış noktası, sadece Pippa Bacca’nın hikâyesi değil; korkuyla sindirilen, yalnızlaştırılan tüm kadınların hikayesi.

Pippa’nın beyaz gelinliğiyle barış mesajı taşımak için çıktığı yolculuğa, Türkiye’deki başka bir kadın kendi bedenini ve sesini katarak devam ediyor. Yönetmen, “güven” kavramına ve insanın iyi yanlarına dair umudunu koruyarak yola çıkıyor; bir kadının kamusal alanda, tek başına ve cesaretle var olmasının altını çiziyor. Film, bu mesajı sadece sözle değil, fiilen de veriyor.

Bu belgeseli izlemek, Türkiye’de kadın olmanın sadece duygusal değil, politik boyutunu da anlamayı sağlıyor. Seyircinin, sadece kadına yönelik şiddeti değil, bu şiddeti mümkün kılan sistemleri görmesini isteyen yönetmen, tek tek bireyleri suçlamaktan çok daha derin bir yapıyı işaret ediyor. Filmde karşılaştığı “iyi niyetli” erkeklerin bile kadını koruma kisvesiyle sindirme biçimleriyle yüzleşiyor ancak öfkesini birey yerine sisteme yöneltiyor. Bu nedenle, merakla ve politik bir bilinçle izlenmesini öneriyor.

Emel Anne (Kazım Kızıl, 52 Dk.)

Emel Anne (Mother Emel)

Oğlu Ali İsmail Korkmaz Gezi Parkı protestolarında, aralarında sivil polislerin de bulunduğu bir grup tarafından dövülerek öldürülen Emel Korkmaz, binlerce insanın ona hitap ettiği şekliyle Emel Anne, o günden beri hak mücadelesini sürdürmekte ve ALİKEV ile binlerce gence umut olmaktadır.

Emel Anne belgeseli, kayıplar coğrafyasında bir annenin adalet ve hakikat mücadelesini görünür kılıyor. Emel Korkmaz’ın oğlunun öldürülmesinden sonra verdiği mücadele, onu bir kamusal figüre dönüştürse de, belgesel onun yalnızlığını, kırılganlığını ve suskun anlarını da kayda geçiriyor.

Yönetmenin amacı, Emel annenin yalnızca direnişini değil, anne olmanın yüküyle nasıl başa çıktığını da anlamak ve izleyiciye aktarmak. Film, bir yandan da anneliğin, toplumsal hafızayı taşıma biçimlerinden biri olduğuna işaret ediyor.

Bu filmin izlenmesi, ülkede adalet talebinin ne kadar kişisel, ne kadar sistematik bir mesele olduğunu anlamak açısından çok kıymetli. Yönetmen, özellikle ana akım anlatıların anneleri pasif bir yas nesnesi olarak gösterdiğini, bu filmde ise Emel Korkmaz’ın hem suskunluğunu hem sözünü merkeze aldığını belirtiyor. Belgesel boyunca Emel annenin mahkemelere, kameralara, sokaklara nasıl alıştığı, buna rağmen neyi hep içinde tuttuğu gözler önüne seriliyor.

100: Apoyevmatini (Melike Çapan, 25 Dk.)

100: Apoyevmatini

Cumhuriyetin ilk Rumca Gazetesi Apoyevmatini 100 yaşını geride bıraktı. Belgesel, gazetenin tarih boyunca yaşadığı sorunları ve Rum topluluğu için ne ifade ettiğini anlatıyor.

“100: Apoyevmatini”, İstanbul’daki Rum azınlığın yüzyıllık hafızasını bir gazete aracılığıyla anlatan bir belgesel. Kendisi de bir gazeteci olan Melike Çapan azınlıklar üzerine yapmış olduğu çalışmalarla biliniyor.

Apoyevmatini gazetesinin Türkiye’nin değerlerinden biri olduğuna inanan yönetmen, filmde bu kültürü kayıt altına alıyor. 1925’te kurulan ve Rum cemaatinin sesi olan Apoyevmatini gazetesinin, zamanla sadece birkaç kişilik bir kadro ve düşük tirajla ayakta kalmaya çalışması, bir tür sembolik direniş halini almış. Yönetmen için bu hikâye, sadece bir gazeteye değil, bir topluluğa, bir hafızaya ve bir dile tanıklık etmek anlamına geliyor.

Film, İstanbul’un Rumlarının kolektif belleğiyle kişisel hafızaların nasıl iç içe geçtiğini hassas bir şekilde gözler önüne seriyor.

Bu belgeseli izlemek, izleyiciye sadece bir azınlık tarihini öğrenme imkânı sunmuyor; aynı zamanda unutmaya, silinmeye ve sessizliğe karşı durmanın ne anlama geldiğini de hissettiriyor.

Son Halka (Oğuzhan Demirtaş, 15 Dk.)

"Son Halka" Belgesel ("The Last Link" Documentary) Damascus Çeliği

Yüzlerce yıllık Süryani kültüründen beslenen Yusuf Usta ata mesleği olan sıcak demirciliği farklı bir yöne çekiyor. Hem ait olduğu etnik grup olan Süryaniliğin hem de sıcak demirciliğin Malatya’daki son temsilcilerinden biri olan Yusuf Usta, Şam çeliği ile ürettiği eserler sayesinde sanat ile zanaat arasında güçlü bir bağlantı kuruyor.

“Son Halka”, yönetmenin kendi memleketi Malatya’da tanıdığı Süryani demir ustası Yusuf Usta İle kurduğu kişisel bağdan doğmuş bir belgesel. Yönetmen, çocukluğunda farkına varmadığı kültürel çeşitliliğin izini yıllar sonra bu ustada bulmuş.

Film, sadece bir etnik kimliğin izini sürmek değil; zanaatla sanat arasındaki o ince çizgide duran bir hayat pratiğini belgelemek için yapılmış. Yusuf Ustanın yaptığı işlerde seri üretimden uzak, her parçaya anlam yükleyen, sembollerle düşünen bir yaklaşım var. Bu tavır, sıcak demirciliğin geleneksel doğasını sanatla harmanlıyor.

Belgesel, hem kaybolmaya yüz tutmuş bir mesleğin son temsilcilerinden birini hem de onun taşıdığı bin yıllık kültürel mirası gözler önüne seriyor. Yönetmenin, Yusuf Usta'yı “son halka” olarak tanımlaması da buradan geliyor. Kendinden sonra gelen bir çırak, bir kalfa yok. Film, izleyiciye sadece teknik bir zanaatin değil, toplumsal hafızanın, inançların, korkuların ve direncin izlerini gösteriyor. Yönetmenin ifadesiyle bu film, “aynı topraklarda yaşadığımız ama fark etmediğimiz zenginlikleri” hatırlamak ve kaybolmadan tanımak için izlenmeli.

Psikolojik Enkaz (Cem Güzel, 12 Dk.)

https://www.youtube.com/watch?v=EdPDI9fRobQ

Psikolojik Enkaz, 6 Şubat Depremine farklı bir bakış açısı sunan bir belgesel. Kendisi de bir depremzede olan yönetmen Cem Güzel, filmde depremin fiziki hasarı ve kayıplardan ziyade yıkılmış kentlerde hayatta kalanların psikolojisine odaklanıyor.

“Psikolojik Enkaz”, büyük bir felaketin sadece fiziksel değil, zihinsel etkilerine de ışık tutan bir belgesel. Yönetmen bu filmi yapma nedenini açık ve net bir şekilde ifade ediyor: Kendisi de bir depremzede.

Adana’da yaşarken 6 Şubat depremlerinin hemen ardından çevresindeki şehirlerin çöküşüne tanıklık etmiş, ancak fiziken zarar görmemiş bir şehirde, ruhsal çöküntünün tam ortasında kalmış. Bu deneyim, onu sadece yaşanan acıyı değil, onun geride bıraktığı psikolojik enkazı da belgeleme ihtiyacına itmiş. Yönetmen, deprem bölgelerinde gözlemlediği insanların kendilerine kurdukları yeni savunma düzeneklerini filmine taşıyarak görünmeyeni görünür kılıyor. Yönetmenin ağzından “Aslında evimiz yıkılmamıştı ama psikolojik olarak kendimizi iyi hissetmiyoruz” cümlesi, filmin ruhunu özetliyor.

Filmin izlenmesi sadece bir felaketi hatırlamak için değil, yaşadığımız çağın travmalarıyla nasıl başa çıkabildiğimize dair bir yüzleşme sunuyor.

Yönetmenin de vurguladığı gibi, bu film yalnızca depremi yaşayanların değil, deprem korkusunu her gün zihninde taşıyan herkesin filmi. Ankara’da yapılan bilimsel bir araştırmada, “Psikolojik Enkaz”ın izleyenlerde terapi etkisi olduğu da kanıtlanmış: Çünkü travmayı yalnız yaşamadığını görmek, bireyin yükünü hafifletiyor. Film, duygu sömürüsüne başvurmadan, sade ve gerçekçi diliyle bu ortak ağırlığı paylaşmaya davet ediyor.

Kar Taneleri (Elif Nur Kayalar, 36 Dk.)

Kar Taneleri / Snowflakes

"Kar Taneleri" Türkiye'de yaşayan albinizmi olan insanlar hakkında bir belgesel. Albinizm cilt, saç ve gözlerde üretilen melanin pigmenti miktarında azalmaya neden olan nadir bir genetik durumdur. Albino bireyler albinizmi yaşamları için belirleyici olarak algılar ve toplumsal ilişkileri, kişisel ilişkileri ve eğitim yaşamları albinizmden etkilenir. Bu belgesel albino insanlarla ve Türkiye'nin farklı yerlerinden gelen ebeveynleriyle yapılan röportajları içermektedir.

Film, yönetmenin hem kişisel geçmişinden hem de iç dünyasından süzülen bir belgesel olarak dikkat çekiyor. Albino birey olmanın gündelik hayatta, okulda, meslek seçiminde ve sosyal ilişkilerde yarattığı görünmez engellerin izini süren bu yapım, aynı zamanda bir “fark edilme” ve “kabul edilme” arayışının da hikâyesi.

Yönetmen bu filmi mezuniyet projesi olarak yapmış ve en iyi bildiği şeyi anlatmak istemiş: Kendisini. Görünmeyen bir farkla yaşamanın ne demek olduğunu, çocuklukta tahtayı görememekten üniversitede meslek seçimi yaparken yaşadığı tereddütlere kadar bir dizi deneyimle örüyor.

Bu belgesel yalnızca albinizm hakkında değil; farklılıkla yaşamanın, onu kabullenmenin ve çevresine anlatmanın zorluğu üzerine bir anlatı. Yönetmenin de ifade ettiği gibi, film yalnızca bireysel bir yolculuğun değil, bir toplumsal bilinçlenmenin parçası oldu.

Film, izleyicisini “engellilikler arasında hiyerarşi” kurmamaya, empati kurmaya ve........

© Bianet