Uygulamada adil ekonomi örnekleri
Uzun aralıklı bu serinin ilk yazısından itibaren Türkiye’nin, adil bir gelecek için çabalayan ekonomi inisiyatifleri açısından oldukça bereketli bir yer olduğunu belirtiyorum. Ancak bunu henüz tam anlamıyla somutlaştırma fırsatım olmadı. Sondan bir önceki bu yazıda, uygulamada adil ekonomi örneklerinin bazılarını nerelerde bulabileceğimizi ve nasıl farklar yarattıklarını göstermeye çalışacağım.
Bu yazı ile amacım, adil gelecek için çabalayan, ekolojik ve sosyal açılardan sorumlu inisiyatifleri nerelerde ve nasıl bulabileceğimize ilişkin bir türetici rehberi oluşturmak.1 Ancak ne yazık ki bu uğurda çaba harcayan tüm özneleri tek bir yazıda kapsamam mümkün olmayacak. Bunun yerine ben, bazı örnekler üstünden bu işletme ve toplulukları nasıl bulabileceğimizden söz edeceğim. Zira Türkiye’de, böyle bir yazıya sığmayacak kadar çok sayıda kişi ve kurum, ekolojik ve sosyal açılardan daha adil bir gelecek için ekonomik alanda çaba gösteriyor, ürün, hizmet üretiyor. Her birinin değeri ve önemi çok yüksek, iyi ki varlar ve mücadeleye devam ediyorlar.
Bununla da sınırlı değil elbette, tüm zorluklara, engellere ve engellemelere rağmen, akademinin içinde ya da dışında, işin teorik ve pratik kısımlarını incelikle araştıran çok sayıda kişi, birbirinden değerli sayısız kaynak oluşturuyor ve hepimize önemli bir alan açıyor, yol gösteriyor.2
Bu kısa ve öz rehberde yer veremediğim çok sayıda işletme ve toplulukla ilgili detaylı araştırmayı yine bir gönüllü çalışma olan EkoHarita Platformu üzerinden yapabilirsiniz. 2016 yılından bu yana aktif olan EkoHarita, çok fonksiyonlu “ekoloji temelli iletişim, bilgi ve dayanışma ağı” vazifesi gören bir canlı portal olarak biz kullanıcılarına sayısız kolaylık sağlıyor. Aynı şekilde burada sözünü ettiğim kavramlar ve uygulamalar ile ilgili kapsamlı bir arşive erişmek için de Sosyal Ekonomi sitesini kullanabilirsiniz. Sosyal ekonomi alanındaki temel kavramlar, araştırmalar ve güncel tartışmalara yer veren bu blog, oldukça değerli bir arşivi bizlere sunuyor.
Bu rehberin ilk sırasında kooperatifler yer alıyor. Kooperatifçilik, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de dayanışma, ortak üretim ve adil paylaşım gibi ilkeler üzerine kurulu, önemli bir örgütlenme biçimi olarak varlığını sürdürüyor. Resmi verilere göre Türkiye’de, tarımdan ulaşıma, enerjiden konuta kadar farklı alanlarda milyonlarca ortağı olan on binlerce kooperatif faaliyet gösteriyor.3 Tarım, turizm, yapı, taşımacılık gibi çok çeşitli alanlarda farklı amaçlarla kurulabilen kooperatiflerin, en temelde ortakların faydasını artıracak faaliyetleri, demokratik ve katılımcı bir biçimde gerçekleştirmeye alan tanıyan birtakım gönüllü ilkeler barındırması bekleniyor.
Bu yazının konusu olan kooperatifler ise bu ilkelere ilave olarak, daha iyi ekonomik, sosyal ve ekolojik bir gelecek için “dürüstlük, açıklık, sosyal sorumluluk, başkalarını düşünme”4 gibi değerleri içselleştiren ekolojik ve/veya sosyal fayda yaratmayı da amaçlayan, bunun için çabalayan yapılardır. Birçoğu kesişimsel alanlarda, örneğin kadınların ekonomik güçlenmesinin sağlanması ile zehirsiz tarımsal üretimin yapılması gibi çoklu fayda üreten faaliyetlerde bulunurlar. Ve böylece 2012 yılının ardından ikinci kez Uluslararası Kooperatifler Yılı olan 2025 yılının temasının söylediği gibi, gerçekten de bu “kooperatifler daha iyi bir dünya kurar”.5
Bu kooperatiflerin kesişimselliği ve kapsamlı çabaları nedeniyle sınıflandırılmaları zordur. Ama genel bir bakış sunmak için temelde üç grupta toplayabiliriz: Üretim kooperatifleri, tüketim kooperatifleri ve sosyal kooperatifler.
Bu grupta yer alanlar genellikle tarımsal üretim, işletme ve kalkınma kooperatifleri gibi ürün ve/veya hizmet üretmeye odaklanmış kooperatifler gibi görülebilir. Türkiye’nin farklı bölgelerinde, başta tarımsal ürünlerin üretilmesi ve pazarlanması ile, kadınların ekonomik güçlenmesi gibi alanlarda faaliyet yürüten çok sayıda kooperatif bulunuyor. “Kooperatifler, ortağı üreticiden satın aldığı ürünü aldığı haliyle satmaz. Ürünü işler, ambalajlar, paketler öyle satar”.6 Böylece katma değer üretirler ve ortaklarına daha fazla kazandırırlar. Bu kooperatiflerden yapılacak alışverişler doğrudan yerel ekonomiyi ve sosyal güçlenmeyi destekler. Üretimin zehirsiz olduğu koşulda da biyoçeşitliliğin ve daha geniş perspektiften doğanın korunmasına katkı sağlanır.
Sadece tarım ve gıda değil, hemen her türlü ihtiyacını bu tür kooperatiflerden karşılamak mümkün. Ayrıca bu kooperatifleri bulmak da görece kolay. Birçoğunun, değişik internette değişik platformlarda ürün satışı var. İstanbul, İzmir, Çanakkale gibi illerde, belediyelerin iştirakiyle açılan dükkanlarda ya da birçok şehirde bulunan yerel ürün ve kooperatif ürünleri marketlerinde bu kooperatiflerin ürünlerini bulmak mümkün. Ayrıca kadınların yürüttüğü kooperatiflere ilişkin daha kapsamlı bir araştırma için Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı (KEDV) tarafından yürütülen Simurg Kadın Kooperatifleri Birliği internet sitesinde oldukça kapsamlı bir harita sunuyor. Oradan şehir ve imkana göre arama da yapılabiliyor.
Bir grup insanın bir araya gelerek, satın alma pratiklerini ortaklaştırması temeline dayanan bu kooperatifler, yerel ve temiz üretimi desteklerken, özellikle kentli nüfusa ekolojik ve/veya sosyal açıdan adil ürünlere erişme fırsatı yaratır. 1937’de bir devlet işletmesi olan SEKA çalışanlarının ve ailelerinin başta gıda olmak üzere temel ihtiyaç maddelerini piyasaya göre daha ucuz koşullarda temin edebilmesi amacıyla kurulan ilk tüketim kooperatifinden itibaren, uzun sayılabilecek bir geçmişi vardır.7 Son yıllarda ise bu değerli miras, ekolojik duyarlılık ve sosyal dayanışma çerçevesinde ilerliyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde kurulan BÜKOOP’un açtığı yolda, özellikle 2013 yılından sonra ivme kazanan yeni tüketim kooperatiflerinin çoğu, tıpkı Yerdeniz Kooperatifi ortaklarının belirttiği gibi, “Gezi’nin dayanışma ruhu ile kooperatifin dayanışma ve güven zeminini anti-kapitalist bir eksende harmanlayacak bir anti-kapitalist dayanışma ekonomisi olarak kooperatif modelini” benimsemiştir.8 Çeşitli illerde bu kooperatifleri bulmak mümkün. Ve desteklenmeleri çok önemli. Zira bu kooperatiflerin mevcut ekonomik ve sosyal koşullar altında uzun dönem ayakta kalmaları zor olabiliyor. Özellikle yasal ve idari yükümlülükler ile yüksek maliyetler bu kooperatifleri zorlayan unsurların başında geliyor. Bu noktada yakın zamanda kapanan Koşuyolu, Kadıköy ve Beşiktaş gibi kooperatifleri anmadan geçmek istemiyorum. Bunlar nice çabalarla kurulmuş ve işletilmiş, çok önemli deneyim alanları yaratmıştır. Bu deneyimin kooperatiflerin koşullarını iyileştirmek talebiyle verilecek olası bir yasal düzenleme mücadelesine ışık tutma potansiyeli vardır.
Esasında bu gruplandırma, ilgili kooperatiflerin esas olarak sosyal faydayı yani kamu yararını çoğaltmayı amaçladığını belirtiyor. Bu nedenle bu gruplandırmada yer alan kooperatifler büyük bir çeşitlilik taşıyor. Bilişim alanında hizmet üreten Albatros Kooperatifi, bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetleri yürüten Yerküre Yerel Çalışmalar Kooperatifi, dayanışmanın önce dijital sonra yerel haline hizmet eden İhtiyaç Haritası ve İnogar, eğitim alanında müşterek çözümler için harekete geçen Başka Bir Okul Mümkün Kooperatifleri ya da sanat ile kooperatifçiliği bir araya getiren Tiyatro Kooperatifi gibi kooperatifler bu alandaki renkliliği güzel özetliyor. Sosyal kooperatifler gördükleri bir soruna ya da eksikliğe odaklanarak, bunu gidermek; doğaya ve insana iyi gelecek ürün, hizmet, söz ve eylem üretmek için çabalıyor.
Burada işler biraz karışık bir hâl alıyor. Zira Türkiye’de fiili olarak kendilerini sosyal girişim ya da işletme olarak tarif eden farklı iktisadi yapılar olsa da, resmî olarak bu türden bir tanım bulunmuyor. Pratikte ise bazı şahıs, limited ya da anonim şirketlerinin, kooperatiflerin ve hatta dernek ile vakıf iktisadi işletmelerinin sahip oldukları ekolojik ve sosyal amaçlar nedeniyle kendilerini birer sosyal girişim olarak konumlandırması önemli bir anlam taşıyor.
Sosyal girişimlerin temelinde ekolojik ya da sosyal faydayı, mümkünse her ikisini de kâra karşı önceliklendirmek yer alıyor. Yani doğal ya da sosyal varlıkları sömürerek, ekonomik dışsallaştırmalar yoluyla elde edilecek bireysel zenginleşmeyi değil, gördükleri sorunlara karşı geliştirdikleri doğaya ve insana dost çözümlerle faydayı maksimize etmeye çalışıyorlar. Elbette bu tür girişim ve işletmeler birer iktisadi yapı olarak gelirlerinin giderlerinden fazla olmasına ihtiyaç duyuyor. Dolayısıyla amaçları ürettikleri çözüm ile ‘para kazanmak’, ancak bu sayede ayakta kalabiliyorlar. Ayakta kaldıkça çalışanlarına ya da ortaklarına onurlu geçim ücretleri, doğaya fayda sağlamayı amaçlıyorlar. En önemlisi de kâr fazlalarını yeniden ekolojik ve sosyal faydaya yatırıyorlar.
Türkiye’de şu işletme bir sosyal girişimdir demek, yukarıda da sözünü ettiğim gibi bir yasal altyapı olmaması nedeniyle pek kolay değil. Genelde işletmelerin ya da kurucuların beyanlarına ve faaliyetlerine bakıyoruz. Uluslararası alanda ise B Corp gibi bazı sertifikasyonlar mevcut. Mikado gibi Türkiye’den bu küresel sertifikaları alan kurumlar da var. Nacizane önerim bu tür işletmeleri bulmak için biraz internet araştırması yapmak. Bir önceki yazıda ele aldığım Good4Trust gibi, işletmelerin üretim beyanlarına yer veren ve bir tür katılımcı onay sistemi işleten platformlar bu arayışı kolaylaştırıyor. Türetim Ekonomisi Derneği ve Açık Açık işbirliği ile oluşturulan Açık Açık Sosyal Girişimler Platformu da kullanışlı bir araç. Aynı şekilde yürütülen bir AB destekli proje kapsamında oluşturulan Türkiye Sosyal Girişim Ağı ve bu ağın ekosistem haritası da yine faydalı olabilir.9
Sadece gıda ya da tekstil alanında değil, bugün hemen her türden ürün ve hizmet ihtiyacı için sosyal işletmelerden yararlanabilirsiniz.........
© Bianet
