Rıza Türmen: Kürt sorununda ilk kez bu kadar ileri aşamadayız
Eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıcı ve 24. Dönem Milletvekili Rıza Türmen, komisyonun yapısından işleyişine kadar pek çok noktada uyarılarda bulundu. Sürecin toplumsallaşmasının yolunun sivil toplumdan geçtiğini vurgulayan Türmen, "Demokratik zemin kurulmadan komisyondan demokrasi sonucu da çıkmayacaktır" dedi.
Türmen, 19 Ekim 2011 günü çalışmalarına başlayan 2 yıl içinde de mutabakat sağlanamadan dağılan Anayasa Uzlaşma Komisyonu deneyimini aktardı:
"Anayasa Uzlaşma Komisyonu, bu komisyon bakımından önemli bir deneyimdi. Orada bir kere komisyonun oluşumu çok demokratik. O dönem Meclis’te bulunan 4 parti üçer milletvekiliyle temsil edildi. Bu gayet önemliydi. Onun ötesinde Uzlaşma Komisyonu çalışmaya başladığında halktan görüş aldı, aylarca halktan görüş topladı. Ya sivil toplum kuruluşlarını davet edip onlardan görüş aldı ya da her hafta sonu bir bölgede toplantı yapıp halkla buluştu. Bunlar sonucunda büyük bir veri hazinesi oldu elinde. Halkın görüşlerinin yansıtıldığı bir veri hazinesi oldu.
"Buraya kadar çok iyiydi, yanlışlar bundan sonra başladı. O neydi? Bir kere o veri hazinesini kullanılamadı. Komisyon bunu ne yapacağını bilemedi. Ve yine siyasi partilerin görüşlerini ileri sürdüğü bir forma dönüştü. Onunla sınırlı kaldı. O veri hazinesinden kopuk oldu çalışmaları. Bir de bir ilkeler bildirisi lazımdı. Hangi ilkeler üzerinde uzlaşacağız? Hangi temel ilkeler çalışmamıza yön verecek? Bunlar üzerinde yazıma geçmeden önce bir mutabakat sağlamak gerekirdi. Bu yapılmadı."
Türmen, komisyonun daha başından demokratik bir yapıda kurulması gerektiğinin öneminin altını çizdi:
"Bir tarafın görüşlerini öbür tarafa empoze etmesini, kendisini dayatmasını önleyen bir komisyon olmamalı. Bu nasıl önlenebilir? Tabii ki komisyonun her partinin eşit sayıda temsilci ile oluşması önemliydi. Bu daha önce benim de üyesi olduğum Anayasa Uzlaşma Komisyonunda böyleydi. Ama bu komisyonda bu yapılmadı, o zaman başka bir yoldan bunu sağlamak lazım. O nedir? Karar alma mekanizmasını buna göre düzenlemek lazım.
"Nitelikli çoğunlukla karar alınması lazım, galiba kabul edildi. Bu önemli ama bu yetmez. Komisyonun demokratik bir komisyon olabilmesi için, komisyonun demokratik meşruiyet sahip olabilmesi için saydam olarak çalışması, halkın bilgilendirilmesi, halkın bu komisyonun içinde olması ve sivil toplumun katılımının sağlanması bence çok önemli. Bu komisyon Meclis’in duvarları arkasında çalışan, halktan kopuk, sadece siyasi partilerin görüşlerine yer veren bir komisyon olursa; demokratik bir sonuç çıkmayacaktır."
Geçmişten ders çıkarılarak yapılması gerekenleri sıralayan Türmen, sivil toplumun dahili noktasında önerilerde bulundu:
"Şimdiki komisyonun yetki alanı belli değil, bu aşamada ne ile uğraşacak, ne yapacak belli değil. Bu yetki alanını ve çerçeveyi oluşturacak detaylı bir ilkeler bildirisi yararlı olur diye düşünüyorum. Bizim bu aşamada üzerinde en önemli durduğumuz şey sivil toplumun bu sürece dâhil olması çok önemli. Eğer demokratik bir süreçten bahsedeceksek bunun yöntemleri konuşulmalı. 220 sivil toplum kuruluşunun imzasıyla bir basın açıklaması da yaptık biz. ‘Ne gibi bir mekanizma kurulursa sivil toplum dâhil olabilir?’, bunun görüşülmesi lazım.
"Bu sürecin toplumsallaştırılması lazım. Ancak toplum benimserse bu süreç verimli olur ve olumlu sonuçlar doğurur. Toplumsallaşmanın yolu sivil toplumdan geçer. Hem sürece demokratik meşruiyet kazandırmak bakımından önemli hem de sürecin toplumsallaştırılması bakımından önemli. Başka türlü çünkü halk bunu benimsemez, yabancılaşır, halkın dışında böyle bir elitlerin yürüttüğü bir süreç haline gelir. Halktan kopuk bir süreç. Hâlbuki halkın benimsemesi bu süreci canlılık kazandıracaktır. Bu süreci daha ileriye götürecektir."
Türmen, isim tartışmasının komisyonun yetki alanıyla ilgili önemli bir tartışma olduğuna dikkat çekti:
"Şimdi tabii komisyonun yetki alanı önceden saptamadığı için tıkanıklık yaşanıyor. Bütün bu işi terörsüz Türkiye'ye sıkıştırırsanız o zaman hiçbir sonuç alamazsınız. Yani sadece amaç terörün ortadan kaldırılması, PKK'nin silah bırakması, kendini feshetmesiyse, bu tabii ki yeterli değildir. Yani Kürt sorunu, bundan ibaret değil ki…
"PKK, Kürt sorununun ortaya çıkardığı bir sonuç zaten. Ama bunun nedenlerini bu sonuca giden nedenleri ortadan kaldırmadığımız sürece, şiddet bir şekilde geri dönecektir. Sadece terörü sıkıştırmak çok yanlış olur, sorun bir demokrasi sorunudur. Sorun bu demokrasi çerçevesinde Kürt sorununa çözüm bulma sorunudur. Bu sorunla ilgili bir müzakereler yapılması lazım. O bakımdan isim çok önemli. Bu yani bu sadece silah bırakmayla mı sınırlı kalacak, yoksa onun ötesinde Kürt sorununa eğilecek genel bir demokratik çerçeve mi sunacak? Bu önemli."
Türkiye'de bir rejim değişikliği olduğunu söyleyen Türmen, şu uyarıda bulundu:
"Büyük bir demokrasi krizi var. Seçilmiş insanlar yataklarından çıkarılıp cezaevine gönderiliyor. Kaç tane belediye başkanı tutuklandı, yerlerine kayyımlar atanıyor. Yani en ufak bir muhalif ses hemen şiddetle bastırılıyor. Yani muazzam bir demokrasi krizi var Türkiye'de. Şimdi bunu görmemezlikten gelemeyiz. Bununla beraber bir demokrasi krizinin ortasında bir Kürt açılımı gerçekleştiriyoruz. Ortada zaten bir temel çelişki var. Bu çelişkiyi çözümleyebilmek lazım. Halletmeden hiçbir ilerleme sağlanamaz"
Türmen, yapılması gereken yasal düzenlemelere ilişkin ise şöyle konuştu:
"Yasal düzenlemelerin hepsini bir tarafa, ilk önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının uygulanması lazım. Yani hukuk devletiyle en ufak bir ilişkiniz varsa AİHM kararlarını uygularsınız. Sözleşmeye katılmışsınız, sözleşme ne diyor? Bu mahkemenin verdiği kararlar bağlayıcıdır. Devlet bunları uygulamakla zorunludur diyor. Benim işime gelmeyenleri ben uygulamam diyorsunuz. Yani Demirtaş da Osman Kavala için de mahkeme ne diyor: Bu davalar siyasidir. Bu çok önemli bir tespittir, bunu mahkeme kararına sokmuşlar. İlk iş AYM ve AİHM kararlarını uygulamak olmalı.
"Ondan sonra yasal düzenlemeler üzerinde düşünelim. Bu sadece........
© Bianet
