Prof. Dr. Nejla Kurul: Sahte diploma skandalı buzdağının görünen yüzü
Sahte diploma skandalı, yalnızca münferit bir sahtekârlık değil, kamusal alanda köklü bir yozlaşmanın göstergesi. Eğitim Sen eski Genel Başkanı ve akademisyen Prof. Dr. Nejla Kurul, bianet’e yaptığı değerlendirmede, bu olayın üniversiteler ve kamusal alan açısından büyük bir güven kaybı yarattığını söylüyor.
Diplomaların bilgi ve beceriyi güvence altına alan belgeler olduğunu hatırlatan Kurul, "Bu yalnızca bir çetenin işi değil, sistematik bir yozlaşmanın sonucudur" diyor. Ayrıca Kurul’a göre sahte diploma satışının yalnızca dolandırıcılık değil, aynı zamanda kamusal görevlerin haksız biçimde işgal edilmesi anlamına da geliyor.
Sahte diploma skandalını bir akademisyen ve eğitimci olarak nasıl değerlendirirsiniz? Basit bir dolandırıcılık suçu olarak görülebilir mi, toplum açısından sonuçları neler? Bu skandalı yolsuzluk ve yozlaşma kavramlarıyla nasıl ilişkilendiriyorsunuz?
Sahte diploma basma ve para karşılığında satışı olgusu, yolsuzluk ve yaygınlığına bakarak yozlaşma kavramları ile anlaşılabilir. Diplomalar, mezun kişilerin belli düzeyde niteliğini, yani bilgi, beceri ve tutumlarını güvenceye alan belgelerdir. Bu açıdan bu belgeler toplum tarafından üzerinde uzlaşılmış yasal yollar, normlar ve kurallarla edinilebilir. Gerekli koşulları karşılamamış ve fakülteye adım bile atmamış bir kişiyi diploma sahibi yapmaya çalışmak kamu görevlisinin yolsuzluğu iken sahte diplomayı alan ve kullanan kişi açısından resmi belgede sahtecilik suçu işlenmiş olur. Yani kamusal alanda bir yeri, bir konumu haksız biçimde işgal etmiş ve onu sömürgeleştirmiş olursunuz, bu suçtur.
Sahte diploma basma ve satışı, sürecin içindeki kamu görevlilerinin çerçevesi çizilmiş yoldan sapmaları olarak değerlendirilir. Yani kamu görevlileri ‘yolunu kaybetmiş’tir, kamu görevlileri kamu yararını ve kamu görevini suistimal etmektedir. Bunu kişisel olarak maddi veya statü kazanmak için ya da zorlandığı, baskı altında kaldığı için yapabilir görevli. Yolsuzluk ağı içine giren kamu görevlisi, rüşvet, kayırmacılık ve görevini kötüye kullanma gibi pek çok davranışı sergiler. Sahte diploma olayının içinde kamu görevlileri olduğu gibi kamunun dışında insanların da suç ortağı olduğu açıktır. Yolsuzluk münferit olaylardan ibaret olabilir. Yozlaşma ise bu sürecin yaygın, kapsamlı ve sistematik hale gelmesidir. Bir başka deyişle, yozlaşma, bir ülkedeki “köklü ve temel ekonomik, politik, hukuki ve sistemin duygu ve düşünce dünyasının bozunuma uğraması demektir:
"Yolsuzluk ve yozlaşma arasındaki ortak nokta, yasa dışı, haksız veya zararlı olmasıdır. Gerek yolsuzluk gerekse yozlaşma, en temel güdüde, “insanların yasaları kabul etmediği için veya tercih ettikleri veya uymak zorunda oldukları başka çıkarları veya arzuları olduğu için ihlal etmesi” durumunda ortaya çıkmaktadır."[1]
Son cümle özellikle önemlidir ve Türkiye’deki yolsuzluk ve yozlaşmayı anlatır niteliktedir. Bu iki olgunun temel güdüsü, insanlar yasaları kabul etmedikleri için bunu yapıyor olabilirler. 2011 yılında soru çalmayı meşru gören kişinin sözleri bu bağlamda ilginçtir: "Bugüne kadar hep sol kesim atandı. İnançsız insanlar kurumlara yerleşti. Bizim de oralarda olmaya hakkımız yok mu?"[2] Bu ifade de mevcut düzeni olumsuzlama ve hatta reddetme tavrı hakimdir. Ayrıca ideolojik ve politik derinlikten yosun bu bakış açısı, siyasal iktidarın yıllardır yapmaya yaratmaya çalıştığı iki büyük kutbun yasal olanını meşru görmemesi, yasal olmayanı ise meşru görmesidir. Yani bu yasal düzenlemeleri aşmak için "her şey mubahtır". Yolsuzluk ve yozlaşmayı meşrulaştırırken "öncekiler de çalıyordu; bunlar çalıyor ama çalışıyorlar da!" diyen milliyetçi muhafazakâr kesimlerin bu yöndeki suçlara ortak olacak bir algılarının olduğu söylenebilir. Toplumsal kutuplaştırmanın sonucunda, hınç ve kin siyaseti ile "kendinde her hakkı görme" anlayışı giderek yaygınlaşıyor. Kamu görevlerine girişte sıkça bahsedilen mülakatlarda da açıktan, göz göre göre, kulaklar duya duya kayırmacılık yapıldığı biliniyor ancak yukarıdaki anlayış devreye girdiği için karşı koyuş çok zayıf olabiliyor.
Soru çalmayı münferit bir grubun faaliyeti olarak yolsuzluk olarak adlandırmak buzdağının görünen yüzüdür, altında yatan ise kamu yönetimince ve kamu kurumlarındaki yozlaşmadır. İlki için soruşturmalar yapılır, Devlet Denetleme Kurulu devreye girer, birkaç kişi cezalandırılır, bunlar itirafçı olup serbest de bırakılabilir, bu şekilde kamuoyu yatıştırılır, ancak yozlaşma olanca hızıyla devam eder. Ne yazık ki böyle oldu soru çalma olaylarında.
Bu savımızı desteklemek için 2024 Yolsuzluk Algı Endeksi’ne bakalım.[3] Endekse göre Danimarka 90 puanla birinci sıradadır, bu ülkeyi 88 puanla Danimarka, 84 puanla Singapur, 84 puanla Yeni Zelanda izlemektedir. Türkiye 180 ülke arasında 34 puanla 107. Sırada yer almıştır. Bu puan 2012’de 48’lerdeyken, yani daha az yolsuzluk yapılırken darbe girişiminin ardından gelen otoriterleşme ve muhalefetin üzerinde baskıyla 34’e kadar gerilemiştir. Türkiye’de yolsuzluk algısı yaygındır ve kamu yönetiminde yozlaşmayı da göstermektedir. Üniversiteler de bu sürecin dışında değildir; akvaryumdaki su bulandığında, su da yaşayan her canlı bundan etkilenir.
Sahte diploma skandalı ile birlikte akademiye duyulan güvensizlik de artmış durumda. AKP döneminde akademide nitelik açısından görülür bir gerileme de söz konusu. Dünü/bugünü açısından üniversitelerdeki nitelik kaybını nasıl değerlendirirsiniz. Yolsuzluk ve yozlaşmanın toplumsal sonuçları ne olacaktır?
Bu süreçte bazı üniversitelerin adı geçiyor; ancak kamuoyunu bilgilendirecek açıklıkta bilgilendirmeler yapılmıyor. Kamu yönetiminde yozlaşmanın yaygınlaştığı böylesi dönemlerde üniversitelerin tüm bunların dışında kalması mümkün değil. Üniversiteler kamuoyu nezdinde gücünü yitirdi, bir itibar kaybı da söz konusu. 15 Temmuz Darbe girişimi sonrasında Gülen Cemaatiyle bağlantılı olduğu iddiasıyla binlerce akademisyen üniversitelerden ihraç edildi. 15 Temmuz darbe girişimini fırsat bilerek bu girişim ile hiçbir ilişkisi olmamasına karşın barış akademisyenleri gibi demokrat ve özgürlükçü akademisyenler yine KHK’lerle ihraç edildi.........
© Bianet
