menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yazı kalır

14 4
27.09.2025

Bu hafta size çok hoşuma giden bir kitaptan bahsedeceğim. Macaristan’dan dönüş öncesi her zaman yaptığım gibi Gün Benderli’ye uğramış, biraz sohbet edip geçen yıl çıkan bir çevirisini ve yeni çıkan kitabını yanıma alıp bir süre sonra Bogota’ya dönmüştüm. Bu kitaplardan biri olan Yazı Kalır-Anılarımdaki Budapeşte Radyosu’nu (Sosyal Tarih Yayınları, 2025) ilk fırsatta okudum. Şimdi yazma zamanı.

Kitap hakkında bilgi vermeden önce neden hoşuma gittiğinden bahsedeyim. Kitap her şeyden önce tepemizde dolanan bütün kara-kanlı bulutlara rağmen dünyayı ve Türkiye’yi değiştirme sevincini, umudunu temsil ediyor. Bu bir nostalji değil. Zira ne ülkemizin insanları ne de dünya halkları bugünkü olumsuzluklar içinde debelenen hallerinden ibaret değildi ve değil! Hayalleri vardı. Bunları yapmak için yollar arıyorlardı, düşünüyorlardı, mücadele ediyorlardı. Bugün rejim, toplumu bütünüyle faşistleştiremedi ve teslim alamadıysa böyle bir politik geçmişin kuşkusuz bunda payı var.

Kitap 1950’li yıllardan 1989’a kadar faaliyet gösteren Budapeşte Devlet Radyosu’nun Türkçe servisine gelen mektupların bir kısmının özeti ve Gün Benderli’nin bugüne ve düne dair yaptığı yorum ve değerlendirmelerden oluşuyor. Ancak özeti yapılan mektuplar 1977-1982 arası gelen yaklaşık 3 bin sayfalık kısım. Maalesef diğer yıllardan kalanlar günümüze, en azından yazarın eline ulaşmamış.

Gün Benderli radyoya 1953’te adım atıyor. Kendilerini bir dinleyicinin iltifatı üzerine şöyle tarif ediyor: Uzman muzman değildik hiçbirimiz. Gencecik insanlar, öğrenimleri yarıda kalmış öğrenciler olarak başlamıştık bu işe. Yürekleri vatanları için çarpan, yurtlarını ve insanlarını seven, halklarının mutluluğunu isteyen, doğdukları büyüdükleri topraklarda, insan haklarına saygı gösterilen, emeğin sömürülmediği bir düzenin kurulması davasına hayatlarını adamış genç insanlardık.

Ağırlığı Türkiye’nin köylerinden ve bazı Avrupa ülkelerinden gelen, çeşitlilik içeren bu mektupların kolayca tasnif edilemeyeceğini tahmin etmişsinizdir. Ancak Gün Benderli titiz çalışması sonucu bu mektupları bazı başlıklar altında özetleyerek ve örnekleyerek bir araya getirmiş. Başlıkların bir kısmı Türkiye’de o dönemde yaşanan politik olayların tablosu gibi: Tek Umudumuz Ecevit, Demirel İktidarı ve Tırmanan Terör, Türkeş ve Komandoları, Kanlı 1 Mayıs, Maraş Katliamı, 12 Eylül 1980.

Diğer bir bölümde ise köylerin dertleri ve çare arayışlarına yer verilmiş: Başlık Parası, Yokluk, Kooperatifler gibi. Kitapta ayrıca o dönem açısından güncel olan birçok politik tartışmanın mektuplara yansıdığını görmek mümkün.

Kitabın bu kısmındaki mektuplardan benim edindiğim izlenim kısaca şöyle: Başta köyler olmak üzere özellikle geniş kitlelerin ciddi bir sosyalleşme ve politikleşme pratiği içinde olduğu. Bu arayışlarını daha iyi bir gelecek, yerine göre sosyalizm umuduyla bütünleştirdikleri ve gerektiğinde canları pahasına bunun mücadelesini verdikleri diye özetlenebilir.

Kitaptaki bir diğer ana başlıksa Macaristan ve sosyalizm hakkında merak edilen sorulardan oluşuyor. Bu bölümdeki sorularda ağırlıkla insanlar kendi hayatlarıyla Macaristan’da yaşananları karşılaştırmaya çalışmışlar. Öğrenim hakkı, askerlik, emeklilik hakkı gibi soruları bu kapsamda değerlendirmek mümkün. Gün Benderli bu sorulara o günleri ve bu günleri karşılaştırarak yanıt vermiş. Bu kısımda yapılan yorumlar yerinde ve soğukkanlı değerlendirmeler içeriyor.

Gün Hanım’la son sohbetimizde dünyanın gidişatı üzerine konuşurken mealen şöyle bir şey söyledi: Bu sosyalizm, sanıyorum zamanın sosyalist ülkelerinden çok Batı Avrupalılara yaradı. Zira hem oralardaki halkların mücadeleleri hem de sosyalizm korkusu bu ülkelerde sosyal devletin ve belli ölçülerde refah toplumlarının yaratılmasına yol açtı.

Bence de söyledikleri doğru. Nitekim şimdi savaş, soykırımlar ve Trump gibilerin faşist demagojisinin saldırısı altında Avrupa toplumlarının sosyal hakların bir bir budandığı gibi insanlar düşünme/mukayese yeteneklerini kaybediyor ve faşistleşiyorlar. Bu kitap geçmişte de olsa insanların, dünyanın başka türlü de olabildiğini bize sergiliyor.

Görebildiğim kadarıyla dönemin insanları açısından Sovyetler Birliği ve sosyalist bir bloğun varlığı somut bir alternatifi temsil ediyor ve insanlar bununla bağlantılı olarak gelecek hayali kurabiliyor, değişim arayışının/mücadelesinin bir parçası olarak kendilerini görebiliyorlardı. O gün yaşananlar, bugünün gittikçe daha fazla neo-faşizmin hegemonyasına dahil olan ütopya yoksunu kalabalıkların şaşkınlığından bir hayli uzak. Günümüzde Trump gibilerle temsil edilebilecek akıldışılık hali -ki bugünün normali- bu zeminden beslenen, kendi kendini büyüten bir tür sarmal. Bu olumsuz gidişat maalesef soykırımlar eşliğinde güçleniyor. Boğazına kadar kana batmış politikacı kılığındaki şarlatanlar dünyanın ve insanlığın geleceğine karar veriyor. Bu koşullarda isyan sonuna kadar haktır!

*Manşet fotoğrafındakiler: (Soldan sağa) Arkadakiler: Zekeriya Sertel, Nâzım Hikmet, Necil Togay. Öndekiler: Sabiha Sertel, Bianca, Gün Benderli (Togay), bilinmiyor, Korolowski. Budapeşte radyosu, Nisan 1954.

(AS/VC)

“Yolculuğa çok az kalmıştı. Yeni bir yere taşınmak her zaman kolay değildir, hele ki tüm alışkanlıklarımız ve arkadaşlarımız geride kalmışsa.

Ancak her yeni başlangıç, umut dolu bir macerayı da beraberinde getirir.”

Her çocuk anlamak ve anlaşılmak ister. Peki ya herkes farklı bir dil konuşuyorsa? Selin Altunkaynak Vodina’nın kaleme aldığı Gözde Kartal’ın resimlediği “Puyo, Renkli Gitarın Şarkısı” bu sorunun yanıtını küçük bir salyangozun gözünden arıyor.

Mahlas Çocuk Yayınları’ndan çıkan ve 3-6 yaş çocukları için hazırlanmış olan kitap bir çocuğun göç sürecine uyumlanma hikâyesini anlatıyor. Türkçe ve Fransızca olarak yayımlanan kitaptan elde edilen tüm gelir, göçmen çocuklar için........

© Bianet