BOYKOT
“Ey örtüsüne bürünen!” hitabına muhatap olduktan sonra “ Kalk ve -insanları- uyar. Rabbinin büyüklüğünü ilan et! Nefsini arındır. (Bu ayet, "Elbiseni temizle." şeklinde de tercüme edilebilir. Nitekim zahirî anlamı böyledir.) Şirkten uzak dur. (Bu ayet, "Pisliklerden ve günahlardan uzak dur." şeklinde de tercüme edilebilir.) Yaptığın iyiliği başa kakma. Rabbin rızası için sabret. Sura üflendiği zaman, işte o gün, gerçekten pek çetin bir gündür.” şeklinde gelen ilahi emirlerin gereğini en yakınlarından başlayarak yapar Peygamber Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem.
İşte o zaman başlar kardeşlik, arkadaşlık, dostluk ve karşısında düşmanlık, iyilik kötülük, hayır şer, helal haram mücadelesi...
İlahi emirlere bir yetimin muhatap olması ekâbir takımının hoşuna gitmez. “Bula bula Allah ‘O Yetim’i mi buldu?” der itirazlarını her ortamda dile getirirler.
Onların bu söylenmeleri gerçeği değiştirmez ve “O Yetim” ilahi mesajları muhtaç sinelere aktarmaya devam eder.
Gün geçtikçe de etrafı gençlerden, akrabalarından ve “köle” tabir edilen yiğitlerden halka halka genişler.
Ekâbir kibrinden yanaşmaz ve itirazlarını iyice yükseltir. Bunun yanında birçok kere komplo kurar eziyet ederler hem kendine hem de etrafındaki arkadaşlarına.
Bu durum Allah’ın himayesinde olan Resul-i Ekrem Efendimizi sallallahü aleyhi ve sellem, yaptığı ilahi buyrukları anlatma işinden, o emirleri tebliğ etmekten vaz geçiremez.
Bir gün amcası Ebu Talip’in yanına bu Mekkeli ekâbir gelir, yeğeninden dert yanıp ona bunları, rahatsızlıklarını anlatmasını söylemesini söylerler.
Derler ki; “Ey Ebu Talib; yeğenin putlarımıza ve dinî inançlarımızı kötüledi, akılsız olduğumuzu, babalarımızın, dedelerimizin yanlış yolda gitmiş olduklarını söyleyip durdu. Şimdi sen, ya onu bunları yapmaktan ve söylemekten alıkoy veya aradan çekil."
Başka bir zaman Ebu Talib'e tekrar gelip;
"Ey Ebu Talib! Sen bizim yaşlı ve ileri gelenlerimizden birisin. Yeğenini yaptıklarından vazgeçirmek için sana müracaat ettik. Fakat sen istediğimizi yapmadın. Vallahi, artık, bundan sonra onun babalarımızı, dedelerimizi kötülemesine, bizi akılsızlıkla itham etmesine, ilâhlarımıza hakaretlerde bulunmasına asla tahammül edemeyiz. Sen, ya onu bunları yapıp durmaktan vazgeçirirsin yahut da iki taraftan biri yok oluncaya kadar onunla da seninle de çarpışırız."
Ebu Talib, gitgide yeğeni için tehlikeli olmaya başlayan bu durumu Resul-i Ekrem Efendimize sallallahü aleyhi ve sellem iletmek zorundaydı.
Bir gün; "Kardeşimin oğlu, kavminin ileri gelenleri bana başvurarak senin onlara dediklerini bana arz ettiler. Ne olursun, bana ve kendine acı! İkimizin de altından kalkamayacağımız işleri üzerimize yükleme. Kavminin hoşuna gitmeyen sözleri söylemekten artık vazgeç." der.
Resul-i Ekrem Efendimizi sallallahü aleyhi ve sellem kendisini Mekkelilere karşı koruyup kollayan amcasından bu duydukları karşısında bir müddet düşünür.
Kendisinin gerçek koruyan ve kollayanı Rabbinin olduğunu iliklerine kadar yaşayan ve bilen Resul-i Ekrem Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem amcasına;
"Şunu bilesin ki, ey amca! Güneş'i sağ elime, Ay'ı da sol elime verseler, ben yine bu dinden, davamdan, bu tebliğden vazgeçmem. Ya Allah, bu dini hâkim kılar ya da ben bu uğurda canımı........
© Başkent'te Karar
