Zombilerden kurtarılmış ada
Sinema tarihinin “korku” başlığındaki önemli alt türlerden biri olarak zombi filmlerinin toplumsal bilinçaltını yansıttığına, toplumların hastalık kaygısı ve cehennemi yeryüzünde yaşamak endişesiyle yakından ilgili olduğuna hiç kuşku yok. 1930’lardaki ilk beyazperde örneklerinin Karayipler’deki voodoo kültüründen kaynaklandığı söylenen ve ayaklanan ölülerin insan eti yemeye doyamadığı bu tür, 1968’de George Romero’nun “Yaşayan Ölülerin Gecesi” filmiyle modern bir yapıya kavuşmuştu. Devamı günümüze kadar çok kanlı biçimde geldi; 2002’de “28 Gün Sonra”, 2013’te “World War Z”, 2016’da “Zombi Ekspresi” filmleri ve “The Walking Dead” gibi popüler diziler, küreselleşme, biyoteknoloji ve virüs salgını gibi olguları zombi mitolojisinin içine yerleştirerek sundular. Bizdeki tek örneğin 2009’da “Ada: Zombilerin Düğünü”yle Talip Ertürk-Murat Emir Eren ikilisinden geldiğini de belirteyim.
Türün popülerliği arttıkça ve seyircinin korku içindeki insanlarla mı yoksa zombilerle mi empati kurmaya başladığı belirsizleştikçe, dünyanın “kıyamet sonrası” atmosferindeki........
© Aydınlık
