ADELE dinlerken
Türk kahvemi aldım mı elime,
ne dinlesem der
her seferinde farklı bir şarkı seçmeye çalışırım.
Kendime yaptığım ufak şımartmalarımdan birisidir bu.
Bugün de Adele.
İngilizlerin güçlü sesi.
Kıyafetlerine bakıyorsunuz
hani bizim düğünlerde gelin ve damadın
aile eşrafından nispeten yaşça büyük kadınlarının giydiği türden.
Öyle olur olmadık derin dekolteler falan yok.
Tuhaf figürlü takılar, elbiseler de yok.
Sahnede atlama sıçrama
binbir çeşit canlandırma da yok.
Ama mikrofonu eline alıp da başladı mı şarkıya
sesi kaplıyor her tarafı.
Her dinlediğinizde hep aynı şaşkınlığı yaşıyorsunuz
bu nasıl güçlü bir sestir böyle diye.
Bir röportajında diyor ki;
iyi görünmeyi, dikkat çekmeyi severim ama insanların bana bakmasını değil beni hissederek dinlemesini istiyorum.
Çünkü ona göre müzik bir gösteri değil
ruhun dili ve önce kalplere hitap etmeliydi.
O nedenle herhangi bir sansasyonel olaya, gösteriye
ya da abartılı dekolte kıyafetlere gerek duymuyor
sesiyle herkesin kalbine dokunuyordu.
Gerçek sanatçı da böyle değil midir zaten?
Başarılı bir keman ya da piyano virtüözünü dinlerken
ya da mesela bir klasik müzik konserinde
hepsi siyahlar içinde bir grup insan görürsünüz sahnede
çoğu kez de konser bitmesin istersiniz
çünkü kalbinize, ruhunuza iyi gelmiştir.
Büyük ozan Neşet Ertaş.
Bundan epey sene öncesi.
Harbiye’de konser veriyor.
Kaçırır mıyım hiç
bir grup arkadaş yerimizi........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d