TÜRK VE BATI KÜLTÜRÜ'NDE ÖRTÜK FELSEFE
Felsefe çoğunlukla sistematik düşünürlerin eserleriyle tanımlanır. Oysa insan topluluklarının gündelik yaşamında, mitlerinde, destanlarında ve sözlü kültür ürünlerinde de felsefî bakış açıları bulunur. Bu tür düşünce literatürde “örtülü felsefe” olarak adlandırılır. Kavramın kökeni Wilhelm Dilthey’in yaşam felsefesi anlayışına kadar uzanır; Dilthey, insan yaşamının yalnızca bilimlerle değil, aynı zamanda tarihsel ve kültürel bağlamdaki anlam yapılarıyla kavranabileceğini vurgular [1]. 20. yüzyılda Michael Polanyi, “örtük bilgi” kavramıyla bu çizgiyi derinleştirmiştir; ona göre insan, bilginin tamamını açıkça ifade edemez ve bilginin önemli bir kısmı sezgisel, deneyimsel ve örtük bir boyut taşır [4].
Türk halk kültüründe atasözleri, destanlar ve halk edebiyatı ürünleri aracılığıyla güçlü bir örtülü felsefe göze çarpar. Atasözleri gündelik söyleyiş içinde felsefî tavırları açıkça ortaya koyar: “Komşu hakkı Tanrı hakkı” etik değerlerin kutsallaştırılmasını; “Azıcık aşım kaygısız başım” Stoacı bir kanaatkârlığı; “Ecel geldi cihane, baş ağrısı bahane” ise ölümün kaçınılmazlığına dair kaderci bir metafiziği dile getirir. Türk destanlarında insanın kaderiyle mücadelesi, toplumun siyaset anlayışı ve doğa ile kurulan kozmik ilişki ön plana çıkar. Ergenekon Destanı........
© Antalya Son Haber
