İKİNCİ MEŞRUTİYET'İN ANATOMİSİ
BİR ASIR SONRA İKİNCİ MEŞRUTİYET’İN ANATOMİSİ VE ABDÜLHAMİD’İN TRAJİĞİ
İkinci Meşrutiyet’i Tanzimat’tan “daha büyük bir hareket” diye ayırıp bütünü kopuş olarak okumak bizi yanıltıyor. Tanpınar’ın işaret ettiği gibi, Reşid–Âlî–Fuad’dan Midhat’a uzanan çizgi bir sürekliliktir; 1908, bu uzun hat üzerinde keskin bir dönemeçtir yalnızca. O yüzden mesele, “Saray dağıldı mı, dağılmadı mı?” ikilemi değildir; 1908–1913 arası yaşanan, merkez için bir yarıştır. Ve o yarış, 1913 Babıâli Baskını’yla İttihat ve Terakki lehine tek merkeze bağlanır.
Turünay, 1908’i Tanzimat’tan “daha büyük” bir dönemeç sayar; Meşrutiyet’le birlikte Saray merkezli caydırıcı gücün dağıldığını, Abdülhamid’in “iç emniyetini” yitirip karşı hamle geliştiremediğini vurgular. 1908–1913’ü yaygın bir “fetret”, 1913 sonrasını ise İttihat ve Terakki’nin tekleştirdiği daha “istikrarlı” bir evre olarak okur. Ona göre dönemi tahrif eden şey, Mütareke ve erken Cumhuriyet’in ürettiği mahkûm edici dil; asıl sorun ise Abdülhamid’i deviren cephenin merkezî bir irade kuramamasıdır. İran ve Rus devrimleri benzetmesini de bu yüzden yapar: “Merkez” kurulamayınca savaş şokları parçalanmayı hızlandırmıştır.
Bu çerçevede bazı taşları yerli yerine koyalım. Mithat Paşa’nın sürgünü Meşrutiyet sonrasının işi değildir; 1881’de Taif’e gönderilir ve 1884’te orada ölür. Hatta kafasını testere ile kestirip bal mumu tenekesinde İstanbul’a getirttiği dahi söylenir. Yani kronoloji, “yetkileri budanmış padişah” anlatısına değil, Hamidiye devrinin gerçeklerine işaret eder. Keza ordu meselesi “Yeniçeri gitti, ordu da bitti” basitliğinde değildir. 1826’dan sonra nizamiye ordusu kurulur; Tanzimat ve Abdülhamid devrinde Alman etkisiyle modernleşir. Sorun, 1908’den sonra ordunun siyasetle iç içe geçmesi ve alaylı–mektepli fay hattının siyasetin içine yürümesidir. “Ordusuzluk” değil, “siyasileşmiş ordu” belirleyicidir.
Peki devrin nesli niçin Abdülhamid karşıtıydı? Çünkü onların hafızasında “meşveretin kapalı kaldığı” uzun bir........© Antalya Son Haber
