"Sepetten ruhumuza" yolculuk
Belki de sadece sade bir tasarım ama ürünlerin yanındaki küçük kalp simgeleri gözünüze çarpıyor. Tüm bu detaylar, görsel ya da metinsel fark etmeksizin, bilinçaltımıza saniyeler içinde işliyor. Biz henüz karar verdiğimizi sanmadan önce, aslında zihnimiz çoktan satın alma düğmesine basmış olabilir.
İşte bu noktada modern pazarlamanın en güçlü ve belki de en az fark edilen aracı devreye giriyor: duygusal tetikleyiciler.
Pazarlama dünyasında uzun süredir bilinen ama e-ticaretin yükselişiyle adeta yeniden keşfedilen bir gerçek var: İnsanlar mantıklarıyla değil, duygularıyla satın alır. Nobel ödüllü psikolog Daniel Kahneman’ın meşhur teorisinde de belirtildiği gibi, iki tür düşünme biçimimiz var:
• Sistem 1: Hızlı, sezgisel ve duygusal
• Sistem 2: Yavaş, analitik ve mantıklı
E-ticaretin başarısı, sistem 2’ye yani mantığımıza değil, sistem 1’e yani içgüdülerimize ve hislerimize seslenebilmesinde yatıyor. Hızlı kararlar, düşük bilişsel çaba ve yüksek duygusal etki... Modern dijital vitrinler tam da bunu hedefliyor.
Artık bir e-ticaret sitesinin başarısı yalnızca ürün yelpazesiyle değil, kullanıcı deneyiminin ne kadar duygusal tasarlandığıyla ölçülüyor. "Müşteri yolculuğu haritası" dediğimiz şey, sadece teknik adımlardan oluşmuyor artık. Renklerin duygusal etkisi, fontların güven hissi yaratmadaki rolü, butonların konumu, kelimelerin tonu... Her biri ayrı bir psikolojik strateji.
Peki bu duygusal tetikleyiciler nelerdir diye bakarsak; İlk olarak, “kıtlık algısı” ve buna bağlı olarak ortaya çıkan FOMO, yani bir şeyi kaçırma korkusu, en güçlü duygusal tetikleyicilerden biri olarak öne çıkıyor. “Sadece 2 adet kaldı!” ya da “Son şans!” gibi ifadeler, insanların bir fırsatı kaçırma ihtimaline karşı hızlı hareket etmelerine neden oluyor. Beyin, fırsatların geçici olduğunu düşündüğünde, karar verme süresini kısaltıyor. Psikolojide bu durum, kaybetme korkusunun kazanma arzusundan daha güçlü........
© Analiz
