Kabotaj hakkından Mavi Vatan'a: Deniz yetki alanlarında egemenlik mücadelesi
Uluslararası Kriz Araştırmaları Merkezi (USKAM) Başkanı ve Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Şahin, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı vesilesiyle Türkiye'nin Kabotaj Kanunu ile elde ettiği denizlerdeki egemenlik hakkını, Mavi Vatan doktriniyle nasıl genişlettiğini AA Analiz için kaleme aldı.
***
Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye için deniz güvenliği, her zaman devletin öncelik verdiği konulardan biri olmuştur. Saat yönü takip edildiğinde Türkiye'nin, Karadeniz'den Akdeniz'e uzanan "beş deniz havzası" içerisinde yer aldığı görülür. Bu coğrafi gerçeklik, denizlerden gelebilecek tehditlerin önlenmesi, deniz yetki alanlarının korunması ve ekonomik çıkarların güvence altına alınması başta olmak üzere bir dizi tehdit ve fırsatı beraberinde getiriyor.
Antik çağlardan bugünlere, uygarlıklar arasında mal ve kültür alışverişinin ana taşıyıcı kolonları olan denizler, günümüzde enerji taşımacılığı, uluslararası ticaret, deniz altı iletişim kabloları, balıkçılık ve savunma açısından stratejik önemini artırarak sürdürüyor. Denizlerin tarih boyunca ekonomik güç, stratejik üstünlük ve küresel etkileşimin kilit unsuru olduğu, bilinen ve çok sık tekrarlanan bir gerçekliktir.
Amerikalı deniz subayı Alfred Thayer Mahan (1840-1914) tarafından 19. yüzyılın sonlarında geliştirilen "Deniz Hakimiyet Teorisi", tam da bu noktada denizlerin uluslararası ilişkilerde oynadığı belirleyici role dikkati çekmiştir. Mahan, şöyle demiştir: "Bir devletin büyük bir güç haline gelmesi, denizlere hükmetmesine ve deniz ticaret yollarını kontrol etmesine bağlıdır."
Esasında Mahan'ın ileri sürdüğü bu tespitler Türkler için yeni sayılmaz. Zira, Mahan'dan asırlar önce Türk Denizcilik Tarihi'nin sembol isimlerinden Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa (1478-1546) "Denizlere hakim olan cihana hakim olur" stratejisiyle Akdeniz'deki Türk hakimiyetini zirveye taşımıştı.
Şurası çok açıktır ki, Osmanlı Devleti'nin gerek yükselişinde gerekse de çöküşünde, denizlerdeki güç durumu oldukça belirleyici rol oynamıştır. Öyle ki denizlerdeki hakimiyetin yitirilmesi bir yandan ekonomik gelirlerin azalmasına, askeri ve siyasi etkinliğin daralmasına yol açarak çöküş sürecini hızlandırmıştır. Diğer yandan da Osmanlı Devleti, Avrupalı devletlerin kapitülasyonlar yoluyla elde ettiği ayrıcalıklar nedeniyle kendi iç ve kara sularında, hatta limanlarında bile egemenliğini büyük ölçüde kaybetmiştir. Dahası Birinci Dünya Savaşı'nın sonuna gelindiğinde işgaller, adaların el değiştirmesi, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının kontrol altına alınması ve........
© Anadolu Ajansı Analiz
