Osmanlı'da Filistin’de toprak meselesi
Filistin, 19. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı hukuk düzeninin imkân ve sınırlılıklarının aynı anda görüldüğü bir laboratuvar gibiydi. II. Abdülhamid yönetimi, 1880’lerin sonundan itibaren Yahudi göçünü ve kitlesel iskânı sınırlamak için bir dizi idarî tedbir aldı; buna rağmen arazi rejiminin kendi iç mantığı ve bölgenin mülkiyet yapısı, sınırlı ölçekte de olsa devir ve satışların önünü tamamen kapatmadı. Kısacası “satış oldu mu?” sorusunun cevabı evettir; ama bu satışların ağırlık merkezini çoğunlukla Filistin dışında yaşayan büyük toprak sahipleri (absentee malikler) oluşturdu, yerel sahiplerden ve köylülerden yapılan satışların payı ise göreli olarak daha sınırlı kaldı.[1]
Bu tabloyu anlamak için önce hukuka bakmak gerekir. 1858 Arazi Kanunnâmesi, mîrî arazi üzerinde rakabe (nihai mülkiyet) ile tasarruf (kullanma ve intifa) ayrımını getirmiş, tasarruf hakkının ferâğ yoluyla devrine ve tesciline imkân tanımıştır. Bu düzen, Tanzimat sonrasında tapu kayıtçılığının yaygınlaşmasıyla beraber arazi devrinin piyasayla temasını artırmıştır.[2] II. Abdülhamid dönemindeki yasaklayıcı iradelere rağmen, uzun süredir bölgede mukim olan Osmanlı tebaası Yahudilerin mîrî arazi satın alabildiği istisnaî kanalların işletildiği; buna karşılık yeni gelenlerin yerleşimine sıcak bakılmadığı görülür. Dolayısıyla hukukî çerçeve “tamamen kapalı” değil, daraltılmış ve denetimli bir kapıydı.[3] Buna rağmen çeşitli baskılardan dolayı 1885- 1905 yılları arasında padişah iradesiyle yerleşimler olmuştur
Ancak işin tehlikesi fark edilinceye devlet tarafından Filistin'de toprak satışı yasaklanmıştır.
Abdülhamid idaresi, Filistin’de stratejik bölgeleri Hazine-i Hassa yoluyla bizzat merkezîleştirme eğilimi gösterdi; bu, satışları kolaylaştırmaktan çok kontrolü elde tutma amacına hizmet ediyordu. Bununla birlikte, bölge dışı büyük maliklerin........
© Akdeniz Gerçek
