menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türkiye Devleti 985 yaşında

10 0
01.09.2025

Bugüne kadar Türkiye Devleti'nin başlangıç tarihi konusundaki görüşler farklı uçlarda incelenmiştir:

Birincisi, elbette 1071 Malazgirt Zaferi ile Türkiye Devleti’nin tarihi başladı çünkü o tarihe kadar Bizans yurdu olması münasebetiyle sadece Balkanlara değil Anadolu'ya da Rumeli deniyordu. O tarihe kadar Rumeli olan Anadolu'ya o tarihten sonra Türkiye denmeye başladı Garp dünyası tarafından…

İkincisi, Türkiye Devleti'nin kuruluşu elbette 23 Nisan 1920’de TBMM'nin açılmasıyla gerçekleşti. Çünkü yeni bir devlet, yeni bir düzen kuruldu.

Üçüncüsü, Türkiye Devleti elbette 1923’te kuruldu çünkü cumhuriyet ilan edilmişti, unutulmamalıdır ki Türkiye Devleti bir cumhuriyettir.

Şimdi Türkiye Devleti’nin tarihini belli tarihlere en kaba iplerle bağlamaya çalışan bütün bu uç görüşleri bir kenara bırakalım ve sadece çeşitli süreçleri geride bırakıp kendiliğinden şekillenerek ete kemiğe bürünerek önümüze çıkacak olan gerçekliğe odaklanalım. Çünkü tarihimizi en kaba iplerle çeşitli noktalara bağlamaya çalışan bütün bu uç görüşler ancak bizi kendi tezleriyle köleleştirir ve ayaklarımıza bukağıyı hunharca vurur.

Kelimeler önemlidir. Özgürleştiren kelimeler kadar zincire vuran kelimeler de vardır ve tarihimizi en kaba iplerle çeşitli noktalara bağlamaya çalışan bütün uç görüşlerin dile dökülmüş ve kelimelere dönüşmüş hali de bu sonuncu gruptandır.

Tarih bizi özgürleştireceğine köle ruhlu insanlar haline getiriyor, şeklimizi şemailimizi çarpık çurpuk ediyorsa o zaman tarihi de tepeden tırnağa sorgulamaya açmamız lazım gelmez mi? Zira tarih sadece geçmişte “gerçekten” neler olup bittiğini öğrenmek demek değildir. Aynı zamanda geçmişten bugüne hangi karakterlerin, damarların, mecraların açılmış olduğunu da öğretir bize. Bir yerde geçmişte yaşayanların başından geçenleri okudukça kendimizi okumuş oluruz. Kendimizi tarih denilen devasa çayıra salar ve ondan bugüne yansımalar toplarız.

Tarih, görünüşte bugünün geçmişe doğru bir uzantısı gibi durmasına rağmen üzerindeki kabuğu soyup da altına bakmaya başladınız mı, o pek aşina gelen yüzler karanlığa dalar ve yabancı yüzlerle geri dönerler. Kendi yurdunuz zannettiğiniz geçmiş, ecnebi bir memlekete döner. Ya da aslında o zamana kadar yollarını adımladığınız geçmişin ecnebi bir memleket olduğunu, asıl şimdi kendi ülkenize döndüğünüzü fark edersiniz.

Büyü bozulmuştur ve yeni yüzlerin hikâyesini yazmak boynunuzun borcudur.

O yüzden tarihimizi uç görüşlere hapsetmektense tarihimize vurulmaya çalışılan zincirleri kırıp onu özgürleştirelim. Fakat özgürleştirmeye başlarken elbette ki tarihin işine karışmayıp çeşitli süreçleri geride bıraktıktan sonra kendiliğinden şekillenerek ete kemiğe bürünerek önümüze çıkmasına imkan tanıyalım. Elbette bunu yaparken tarihin ne diyeceğine kulak vermemiz lazım gelir.

O yüzden şimdi Türkiye Devleti’nin doğal tarihsel sürecini sağduyuyla incelemeye bakalım:

İşe Türkiye Devleti'nin tarihini 1071 Malazgirt Zaferi ile bağlamak isteyenlerle başlayalım. Bu tür kesime göre tarihimiz, 26 Ağustos 1071 tarihli Malazgirt Savaşı ile başlamaktadır. Fakat bu fikirde kesin bir isabet olduğunu söylemek çok da mümkün değildir. Çünkü Malazgirt Savaşı, zaten halihazırda kurulmuş ve mevcudiyette var olan bir devletin, yani Selçukluların, komşuları Bizans ile yaptıkları bir savaştır ve bu çarpışmadan sonra yeni bir devlet kurulmuş değil, zaten var olan bir devletin Küçük Asya'nın tapusunu almasını sağlamıştır. Miryokefalon Savaşı ile de Küçük Asya'nın tapusunun zinhar kontrata dönüştürülemeyeceği tüm cihana duyurulmuştur.

Evet, mevcudiyette var olan Türkiye Devleti vardı ve adına İslâm........

© Akasyam