menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Alaska Zirvesi ve sonrası: Putin ve Trump’ın perspektifinde barış

12 21
31.08.2025

Alaska’da Başkanlar Donald Trump ve Vladimir Putin arasındaki zirvenin gösterişli sahnelerden ve dramatik havasından uzakta, asıl önemli kısmı şu: Ukrayna’daki yıpratıcı savaşla ilgili bu iki büyük güç arasındaki müzakereler ilk bakışta sönümlenmiş ve hayal kırıklığıyla sonuçlanmış gibi. Ne bir anlaşma vardı ne de kaydedildiği iddia edilen ilerleme alanlarına dair anlamlı bir detay. Aksine gözlemciler arasında genel kanaat, hiçbir şeyin başarılmadığı, Amerika Birleşik Devletleri ile Rusya’nın pozisyonları arasındaki farkın daralmadığı ve dolayısıyla yakın gelecekte Ukrayna’da bir ateşkesin muhtemel olmadığı yönündeydi. Bu durum yorumcuları ve kuşkusuz danışmanları ile diplomatları “Bunun amacı neydi? Sırada ne var?” sorularıyla şaşkına çevirdi.

Ancak sonraki birkaç gün içinde, Trump’ın Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky ve Avrupalı müttefikleriyle vardığı -Putin’in işgal ettiği Ukrayna topraklarından tavizleri vermesi, derhal bir ateşkes yapılmaması ve nihai bir barış anlaşmasına götürecek müzakereler şeklindeki- fikir birliğinden uzaklaştığı ortaya çıktı. Anchorage zirvesi, göründüğü kadarıyla Amerika Birleşik Devletleri’nin tutumunda büyük bir dönüm noktası olmuş olabilir. Ancak değişken yapısıyla tanınan Trump her an fikrini değiştirebilir.

Rusya ve Sovyet tarihi üzerine uzun yıllardır çalışan bir araştırmacı ve yarım yüzyıldır siyaset bilimi profesörü olarak, gelecekteki bir barış anlaşmasının nasıl görünebileceğine dair ipuçlarını şimdiden görebildiğimizi düşünüyorum. Bu, özellikle Ukrayna açısından hazmetmesi zor olabilir. Ancak Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri gibi iki büyük gücün liderleri arasında bir fikir yakınlaşmasına işaret ediyor. Nitekim Başkan Trump da zirveden sonra Fox News’e verdiği demeçte, “İki büyük gücün iyi geçinmesi iyidir, hele ki bunlar nükleer güçlerse. Biz dünyada 1 numarayız, onlar ise 2 numara.” dedi. Trump için önemli olan nokta şuydu: “Rusya çok büyük bir güç, [Ukrayna] ise değil.”

Önceden bildiğimizi sandıklarımız ve şimdi bildiğimizi düşündüklerimiz

Zirveden önce bildiklerimizin bir kısmı, zirveden sonra da değişmeden kaldı. İlk olarak Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık başta olmak üzere Avrupa güçleri, Ukrayna’ya tam desteklerini sürdürmekte ve Kiev’in Rusya’nın bu ülkeye yönelik işgaline ve istilasına karşı direnişini devam ettirmesine yardımcı olmaya hazır durumdalar.

İkinci olarak Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky, kamuoyu önünde Rusya’ya işgal edilen topraklar konusunda taviz verilmesine karşı çıkıyor. Anchorage zirvesinden önce gündeme gelen “toprak takası” söylemleri Kiev tarafından hızla masadan kaldırıldı. Zelensky ise Batı’nın özellikle de Amerika’nın silah desteğiyle Ukrayna’nın Rusya’ya etkili bir şekilde direnebileceğine ve bu tehlikeli anda göründüğünden daha iyi bir sonuç elde edebileceğine inanıyor.

Öte yandan Trump yönetimindeki Amerika Birleşik Devletleri’nin hedefleri ve tutumları, bir anlaşma sağlamaktan ziyade değişken bir nitelik sergiliyor. Putin-Trump zirvesinden bir gün sonra Washington’un savaşın nasıl sona ermesi gerektiği konusunda Moskova’nın bakış açısına daha fazla yaklaştığı ve derhal bir ateşkesten ziyade kapsamlı bir barış anlaşmasını desteklediği görüldü. Ancak bu durum her an değişebilir. Putin her ne kadar Ukrayna’daki çatışmanın “temel nedenlerinin” ele alınması gerektiğini vurgulasa ve kamuoyu önünde azami taleplerini öne sürse de güvenlik ve toprak düzenlemeleri konusunda gerçekten hangi noktada uzlaşmaya razı olacağı tam olarak belli değil.

Büyük güçlerin iki stratejisi: imparatorluk mu, hegemonya mı?

Benim anlayışıma göre hem Amerika Birleşik Devletleri’nin hem de Rusya’nın amaçlarını yorumlamanın iki farklı yolu vardır: “İmparatorlukçu” ve “hegemonik.” İlki, bu ülkelerin imparatorluk olarak sahip oldukları uzun deneyimlerden kaynaklanırken; ikincisi, büyük güçlerin uluslararası arenada nasıl işlediğine dair realist bir okumaya dayanır.

İmparatorluklardan türeyen ülkeler, geçmişteki ihtişamlarına dair anılara sahiptir ve birçok kişi bu görkemi günümüzde yeniden yaşamak

© Agos