Zulüm zalimi de çürütür
Geçmiş ve mevcut vakalar bize sosyal ve siyasi yaşamda neredeyse fizik kuralı kesinliğinde bir kural olduğunu gösteriyor: Bir topluluğu sürekli baskı ve zulüm altında tutan toplulukların kendileri de zaman içinde doğruya ve yanlışa dair ölçütlerini kaybediyor, ahlaken çürüyor, çökmese bile bu çürümüşlüğün ceremesini yalnız baskı altında tuttuğu topluluk değil, kendisi de çekiyor, çünkü doğruya-yanlışa dair ölçütleri, insafı, izanı bir kere kaybedince bu, tüm ilişkilere, hayatın diğer alanlarına da sirayet ediyor. Tabii, bu öyle bir günden ötekine yaşanan bir süreç değil, zaman içinde bir nesilden diğerine devredilerek oluşan bir hâl.
Peki, doğru-yanlışa dair ölçütler neden kaybediliyor? Kaybediliyor, çünkü kimse zulmünün zulüm olduğunu kabul ederek onu devam ettiremez. (Yok, zulmün zulüm olduğunu bile bile devam ettiriyorsa orada da sağlıklı bir toplum, sağlıklı bir kamusal otorite yoktur zaten. Bir nevi kolektif psikopatlık.) Zulmün zulüm olmadığını ispat etmek için de, başta kendiniz olmak üzere herkese yalan söylemeniz gerekir; ya da yapılan kötü ve yanlış işlerin aslında o kadar da kötü olmadığını, kötü olsa bile geçerli bir gerekçesi olduğunu göstermeye çalışırsınız. Bunun ahlaki anlamda aşınma getirmesi de büyük bir olasılıktır.
Bu açıdan, Türkiye ve İsrail toplumları birbirine benziyor. İsrail devleti onlarca yıldır Filistinlileri baskı altında tutarken Türkiye devleti de Kürt toplumunu baskı altında tutuyor. Bu........
© Agos
visit website